Şunun anlaşılması gerekir ki, gerçeği ya da Tanrı'yı veya Guru'yu arayış
ile kendini arayış aynıdır, biri bulunduğunda hepsi bulunur. Zihninizde
"Ben-im" ve "Tanrı-dır" (Ben varım ve Tanrıvar) birbirinden ayırt
edilemez hale geldiğinde, o zaman bir şey olacak ve Tanrı'nın sizden
dolayı ve sizin Tanrı' dan dolayı var olduğunuzu en ufak bir kuşku izi
bile taşımaksızın bileceksiniz. O ikisi birdir.
Bulun. Ben size tanık olduğunuzu, sessiz gözlemci olduğunuzu söylesem
bile siz, sizi kendi varlığınıza götüren yolu bulmadıkça bu sizin için
hiçbir anlam taşımayacak.
Siz Tanrı'yı buluncaya kadar sürekli ilerler, ilerlersiniz. O zaman Tanrısizi kendine katar ve sizi kendi gibi yapar.
--
İster evrensel bilinç olsun, ister zihin olsun, bilincin yer aldığı
ortama biz bilinç eteri (esir'i) deriz. Bilincin algıladığı her şey
evreni şekillendirmiştir. Bu her ikisinin ötesinde olan, her ikisini
taşıyan, ayakta tutan En Yüce Hal'dir ki o mutlak bir sessizlik ve
sükûnet halidir. Oraya her kim girerse gözden kaybolur. O sözcüklerle ya
da zihinle erişilmez olandır. Siz ona Tanrı diyebilirsiniz
veya En Yüce Gerçek, fakat bunlar hepsi zihnin verdiği adlardır. O olma
ya da olmama ötesi, adsız, içeriksiz, uğraşsız kendiliğinden bir
haldir.
Kendi başına hiçbir şeyin varlığıyoktur. Her şey kendi yokluğuna
muhtaçtır. Olmak, fark edilebilir olmaktır, orada değil, burada
olmaktır, o zaman değil, şimdi olmaktır, başka türlü değil de böyle
olmaktır. Su nasıl bulunduğu kap tarafından şekillendirilirse, öylece,
her şey de koşullar tarafından(gunas)belirlenir. Su nasıl kaplara rağmen
su olarak kalırsa, ışık nasıl meydana çıkardığırenkler ne olursa olsun
kendisi olarak kalırsa, öylece gerçek de içinde bulunduğu (yansıtıldığı)
koşullar ne olursa olsun, gerçek olarak kalır. Bilincin odağında neden
yalnızca yansımaları tutmalı? Neden gerçeğin kendisini değil?
Kaynağın başlangıcı bulunamaz, tüm bellek ise bir yerde
başlar. Böylece, dış daima belirlenir ve saptanır, oysa ki iç,
sözcüklerle tutulamaz. Öğrencilerin hatası iç-varlığı elle tutulabilir
bir şey olarak hayal etmeleri, algılanabilir olan her şeyin geçici ve o
yüzden de gerçeklikten yoksun olduğunu unutmalarıdır. Ancak idraki
mümkün kılan gerçektir - ona Hayat ya da Brahman, her ne derseniz deyin.
Zihinsel olan her şey gibi, Neden-Sonuç Yasasıda kendi kendisiyle çelişir. Var olan hiçbir şeyin kendine özgü, belli bir nedeni yoktur; en
küçük bir şeyin varlığı için bile tüm evren katkıda bulunur; evren
olduğu gibi olmadıkça hiçbir şey olduğu gibi olamazdı. Her şeyin kaynağı
ve toprağı her şeyin tek nedeni olduğuna göre, nedensellikten evrensel
bir yasa olarak söz etmek yanlıştır. Evren kendi içeriği ile
sınırlanmışdeğildir, çünkü onun potansiyelleri sonsuzdur; üstelik o,
temelde tümüyle özgür olan bir prensibin tezahürü ya da ifadesidir.
her şeyin nedensiz-olduğunu söylüyorum. Bir şeyin nasıl meydana
geldiğini izlemeyi deneyebilirsiniz, fakat o şeyin niçin öyle olduğunu
bulamazsınız. Bir şey, olduğu gibidir; çünkü evren olduğu gibidir.
her şeyin kaynağı, Sonsuz Olanak, En Yüce Gerçek'tir ki O sizin içinizdedir ve
O gücünü, ışığını ve sevgisini her deneyimin üstüne gönderir. Fakat bu
kaynak bir ne den değildir ve hiçbir neden de kaynak değildir. Bu yüzden
her şeyin nedensiz-olduğunu söylüyorum. Bir şeyin nasıl meydana
geldiğini izlemeyi deneyebilirsiniz, fakat o şeyin niçin öyle olduğunu
bulamazsınız. Bir şey, olduğu gibidir; çünkü evren olduğu gibidir.
Evren kendi kendine işler, bunu bili yorum. Başka neyi bilmeye ihtiyacım var?
aslında sadece Nihai Olan (Öz) var olandır. Gerisi isim ve şekil
meselesidir. Siz ancak ismi ve şekli olanın varolduğu fikrine
tutunduğunuz sürece, En Yüce size var olmayan gibi görünecektir.
İsimlerin ve şekillerin hiçbir içeriği bulunmayan kabuklar olduklarını,
gerçek olanın isimsiz ve şekilsiz saf hayat enerjisi ve bilinç ışığı
olduğunu anladığınız zaman huzura kavuşacaksınız -gerçeğin derin
sessizliğine dalmışolacaksınız.
Siz o nihai, o en büyük potansiyelsiniz ki, her şeyi kucaklayan bilinç onun tezahürü ve ifadesidir.
Bilinç, tezahür etmek için bir- taşıta, bir araca muhtaçtır. Hayat bir
başka beden meydana getirdiğinde, bir başka bilen (bilici) varlık
kazanır.
Soran: Hiç kaybetmemiş olsaydım, aydınlanmış bulunurdum. Ama öyle
değilim. Arıyorum. Benim bu arayışım dahi benim bir şey kaybetmiş
olduğumun kanıtı değil midir?
Maharaj: Bu sadece sizin kaybetmiş olduğunuza inandığınızı gösterir.
Fakat buna inanan kimdir? Ve kaybedildiğine inanılan nedir?
Kendiniz gibi bir kişi mi kaybettiniz? Bulmayı umduğunuz tam olarak nedir?
Soran: Öz'le ilgili doğru bilgi.
Maharaj: Öz'le ilgili doğru bilgi bir bilgi değildir. O sizin her
yere bakarak, aramakla bulacağınız bir şey değildir. O zaman ve uzay
içinde bulunamaz. Bilgi ancak bir anıdır, bir düşünce kalıbı, bir
zihinsel alışkanlıktır. Tüm bunlar haz ve acı tarafından motive
edilirler. Çünkü siz haz ve acıile dürtüldüğünüz den dolayıgerçeği
aramaktasınız. Kendiniz olmak ise tüm dürtülerin tamamen ötesinde
olmaktır. Siz bir neden uğruna kendiniz olamazsınız. Siz kendinizsiniz ve hiçbir nedene gereksinim yoktur.
Gerçek huzuru, hiç kaybetmemiş olduğunuz huzuru idrak ettiğiniz zaman,
işte o huzur sizinle kalacaktır; çünkü o asla uzakta değildi. Sahip
olmadığınızı arayıp duracağınıza, asla kaybetmemiş olduğunuzu bulun.
Her şeyin başlangıcından önce ve bitiminden sonra da hep var olanı; ne
doğumu, ne de ölümü olmayanı; be denin ya da zihnin doğum ve ölümünden
etkilenmeyen, o değişmez olan hali bulun.
S: Sizin sözünü ettiğiniz Mutlak ya da Hayat, o hakiki midir, yoksa
cahilliğimizi örtmek için oluşturulmuşbir kuramdan mı ibarettir?
M: Her ikisi de. Zihin için, o bir kuramdır - kendi içinde ise bir
hakikattir. O, sahte olanı kendiliğinden ve toptan reddedişiyle bir
gerçektir. Nasıl ışık sadece hazır bulunuşuyla karanlığı yok ederse,
mutlak da hayal gücünün ürünlerini yok eder. Tüm bilginin bir cehalet biçimi olduğunu görmek bizzat gerçeğin bir devinimidir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder