27 Ocak 2015 Salı

dursun burda- kendimi anlatmağa

Sadrazam Talat Paşa, bir gün Neyzen Tevfik'e devlet dairelerinin birinde katiplik önerir. Neyzen Tevfik: “Katip olacağım da ne olacak?” diye sorar. Teşekkür beklerken böyle bir soru ile karşılaşınca şaşıran Talat Paşa, memurluk katlarını alttan üste sıralar: “Önce şu, sonra bu...”
Neyzen'in hala hoşnut olmadığını sezince de, şöyle sürdürür: “Daha sonra vekil, nazır, kim bilir belki de sadrazam...” Neyzen'in yanıtı yine bir soru olur: “Ya sonra ?”
Talat Paşa, bir an duraksar, "sonrası" padişahlıktır çünkü. İster istemez: “Hiç !” der. Bu yanıt karşısında güler ve şöyle der Neyzen Tevfik: “Ben bugün de "hiç"im! Sonu "hiç" olduktan sonra, onca zahmete katlanmaya ne gerek var ?”



--



Felsefemdir kitab-ı imânım,
Taparım kendi rûhumun sesine.
Secde eyler hâkikatim her ân,
Kalbimin âteş-i mukaddesine.

Neyzen;


(yoruma bir ya da bir kaç türkçeliştirme düzenlemesi ya da önermesi ile kuşkusuz;)
 (bir denem/örnek- cover - sonrası -yorum tabi)

-
Kendi hayat yoluma taparım/ruhumun sesine

kalbimin ateşli ışığını göklere çıkarırım - yerlerin değerleri/ışığını yere çalarım
gerçeğim göklerin gerçeğini yere çıkarır;çalar; ve kalbimin gerçeğini göğe çıkarır/çalar

25 Ocak 2015 Pazar

Sözlerin yasaklandığı yerde ses, isyandır. - Tehlikeli cehalet nedir?

Erdal Atabek - ALıntılar
---

Biz, ’insan olmak’ diyoruz, insan olmak.  

-
 
Sevgimiz kırmızı ışıkta 
Aşkımız kırmızı ışıkta 
İçimiz kırmızı ışıkta 
Dışımız kırmızı ışıkta 
Günümüz kırmızı ışıkta 
Gecemiz kırmızı ışıkta 
Kırmızı ışığa dur diyoruz Artık dur, artık sen dur 
Gökkuşağında yaşamak istiyoruz 
Yaşamın bin bir rengini istiyoruz 
İnsan insana yaşamak istiyoruz 
İnsan İnsana...  

----

Acımak sevgi değildir, üstünlüğün kabulüdür.
Hoşgörü sevgi değildir, istemediğine katlanmaktır.
Bağımlılık sevgi değildir, gereksinmenin karşılanmasıdır.
Sevgi, değer vermesini bilmektir.
Sevgi, yaşama hakkını kabul etmektir.
Sevgi, var olmaktan kıvanç duymaktır.
Sevgi, birlikte olmaktan sevinç duymaktır.
Sevgi, eşitliğin duyumsanmasıdır.
Sevgi, bütün yapay ayrımların hayattan çıkarılmasıdır.
Sevgi, bilinçtir.
Sevgi, insan olmaktır.

--

Yeniden insan oldum.
Düşünüyorum.
Ne güzel, yeniden yeniden insan olmak.
İnsan olmanın sonu yok.
İnsan olmanın sonu olmaması ne güzel.
Yazarak insan olmak.
Okuyarak insan olmak.
Konuşarak insan olmak.
Dinleyerek insan olmak.
Çalışarak insan olmak.
İnsanla insan olmak.
Ne güzel.
«İnsan olmak ne güzel» diyorum. Kendi kendime yineliyorum bu sözleri. «İnsan olmak ne güzel». «İnsan olmak ne güzel».

İnsan olmak kolay mı sanıyorsunuz?
Başkasına «ne insan» demek yetmiyor.
Herkesin tek tek, kendi insan oluşunu yaşaması gerekiyor.
İnsan olmak kolay değil ama çok güzel.

Hayatın ve geleceğin sahibi bizleriz.
Umudun sahibi bizleriz.
Buna inanıyorum. Bunu yazdım. Simdi, söz sizin.

--

Gün gelir, suç sayılan erdem, erdem sayılan suç olur. Gün gelir, içerdeki dışarda, dışardaki içerde olur. Gün gelir, seni bulur Sen ki insansın. Sözüm sanadır. -Erdal Atabek

--

"Dürüstlük insan ahlakının temelidir.
Ama dürüstlük nedir?
...
Dürüst olmak, gerçekleri kabul etmektir. Dürüst olmak, her şey ve herkes için aynı ilkeleri geçerli kılmaktır.
Dürüst olmak, her zaman ve her koşulda doğru bildiğinin yanında olmaktır. bunlardan ötürü de dürüst olmak çok zor bir şeydir."

--

  • "Hayat yaşama cesareti olanları sever." (s. 139)
  • "Bir insana bağlanmanın başlangıcı "anlaşılmak" değil mi?" (s. 148)
  • "Anlaşılmamak kaybolmak gibi bir şey." (s. 148) - Kaybolmak, nereye gideceğini bilememek...
  • "İnsanın insanı kaybetmesi." (s. 148)
  • "Kendi başıma gerçek birisi olabileceğimi, ancak kendi çığlıklarımı işittiğim ya da histeriye tutulduğum zamanlarda düşünüyorum." (s. 165)
  • "Evlilik işlemini belediye yapar, boşanmak işlemini mahkemeler. Neden? Bir kadın-bir erkek, kent yönetimi adına evlendirilir de ayrılırken neden "Türk ulusu adına" karar verilir? Bunu çözememişimdir." (s. 189) - Daha önce ben de bununla ilgili bazı şeyler düşünmüştüm, doğru değil mi?
  • "Kendiminizi hayata hazırlama tembelliğimiz. Kendine güven, kendini hazırlamaktan geçer. Kendini hazırlamak, kendine emek vermeyi gerektirir. Bakmak, görmek, bilmek, dikkat etmek, çalışmak, emek vermek. Yaşamak tembelliğini yenebilmek. Derinde yatan güvensizliği, "kendine güven" e çevirebilmek. "Ben insanım ve yaparım" diyebilmek." (s.190)

---


 Gerçekten de 'insan kendi yurdunda sürgün olabilirdi'. Kavramın genişlediğini farkettim. Belki 'kendi evimizde bile sürgün' olabilirdik. Kendi içimizde bile sürgün olabilirdik. Hayattan yalıtılmış, duygulardan yoksun bırakılmış insanlar aslında 'sürgün' değil miydi? Hepimiz zaman zaman 'sürgünde yaşama'nın hüznünü duymuyor muyduk? Bir anlamda dünya sürgünlüğüydü bu. Belki de sürgünlük, bir yaşama biçimi olmuştu. Şimdi kitabın yeni basımı yapılırken bunları düşünüyorum. Belki bu kitap eksiktir ve tamamlanmayı bekliyordur. İlerde başka sürgünlük biçimlerini de eklemeyi düşünüyorum. İnsanı anlamanın sonu var mı ki?

--
Çağın tanıklığıyla sanıklığı iç içedir artık. Sanık olmayı göze almadan tanık olmak olanaksızlaşmıştır.
İnsan, o güçlü ve güçsüz, o cesur ve korkak, o umutlu ve umutsuz yaratık, kimbilir nerelerinden hangi güçlerini bulur çıkarır da en güç koşullarda bile yaşama sevincinin eşsiz çiçeklerini yüreğinde sular.
O yüksek duvarlarla çevrili havalandırma avlusunda kimbilir kaç kez Akdeniz dolaşılır, dünyanın yerleri gezilir, çay bahçesinde oturulur, sevilenlerle yeniden yeniden konuşulur.
Her şey susar, her şey durur, doğanın bu şaşırtıcı canlısına, insana bakar, hayranlık duyar. Doğadaki her şey, insana, bu kendini durmadan yeniden yaratan, bu yaşamları yeniden yeniden üreten, en umulmadık yerlerde, en umulmadık koşullarda kendine yaşama sevinçleri yaratan varlığa saygıyla bakar.
--

Başımızı kaldırmamız gerekiyor. Bize öğretilen yanlışlara karşı başkaldırmamız gerekiyor. Bize söylenen yalanlara karşı başkaldırmamız gerekiyor. Sevginin ayaklar altına alındığı bir çıkar dünyasında bizim daha çok başkaldırmamız gerekiyor.

Duygularımızı korumak için, duygularımızı geliştirmek için daha çok başkaldırı gerekiyor. Hayatın gözüne içtenlikle bakmalıyız. Hayatı sevdiğimizi söylemekten korkmamalıyız. Kendimizi savunmak hayatı savunmaktır. Elimizi sevdiğimiz elin üstüne koymaktan korkmamalıyız. Korkulacak olan, giderek yapay bir insan olmaktır.

Elimizi hayatın elinin üstüne koyalım. “Seni seviyorum” diyelim. “Seni ben seviyorum, bu sevgi benim özgürlüğümdür, bunu duyduğum sürece seveceğim.”

--

 Düşünmeye alışmamış beyinler oyalanıp gitmektedir, düşünen beyinlerin de bu durumu önlemeye gücü yetmemektedir. Tehlikeli cehalet, farkına varmadan bu tuzağın içine düşüp eğlenmektir. Bunu bilip de bilmezden gelen, görüp de çıkar sağlayanlar sonra da ‘işte özgürlük budur’ diyenlerse toplumun asıl belalarıdır. Bilmemiz gereken budur. Görmemiz, anlamamız gereken budur; mücadelemiz de bu olmalıdır.    

--

Hayat size ne mi verecek?
Hiç merak etmeyin, siz neyin farkında iseniz, neye hazırsanız, neyi hak ediyorsanız onu verecek.
Hayat hiç kimseye bir şey vermez.
Hayatın verdiği sanılan şey, sizin ona verdiğinizin size geri dönüşüdür.
‘Kaderiniz sizin elinizdedir’ sözünün anlamı da budur.
Önemli olan ‘yaşadığınız yıllar’ değil, ’yıllarda yaşadığınız’dır.


İlgili Bağlantılar;

https://erdalatabek.wordpress.com/
https://erdalatabek.wordpress.com/2015/01/03/hayat-bana-ne-verdi/
http://mimoza.marmara.edu.tr/~avni/dersbelgeligi/dersbelgeyazilari/erdalatabek.htm
http://www.cafrande.org/?p=43516
http://www.aymavisi.org/psikoloji/Insan%20Nasil%20Insan%20Olur%20-%20Erdal%20Atabek.html
http://www.kitapkritik.com/ani/insan-sicagi-erdal-atabek/
http://gulbahceoz.blogspot.com.tr/2012/07/erdal-atabek-kskrtlms-erkeklik-bastrlms.html

17 Ocak 2015 Cumartesi

bu şaka değilse

ağustostan bu yana (yazılanlar-yayımlananlar)mkayıp ve ben bi şey yapmadım neden?
bloggerla mı ilgili?
genel bi şey mi? neden-niye?

geri gelecek mi?

ilginç bi şekilde 17 ağustos

bilgisayarımı biri mi kurcaladı, ya da ?