23 Mart 2013 Cumartesi

San ki;

San ki,
Sanki içten gülen hiç kimse kalmadı,
Sanki herkes makine oldu
Sanma ki, yanılıyorum,
Kendinlik uzak,
Herkes kendini sunuyor,
Takdim ediyor,
Böyle yaşıyor,
Herkes ne yiyeceğini, ne giyeceğini,
Bi şeylere göre bi şeyleriz,
O bi şeyler olmasa kalmasa


Sanki içten gülen hiç kimse kalmadı,
Gülünecek bi şeylere ayarlı gülüşümüz,
Önceden gülünecek olarak tanımlananlara
Gülüş, gülüşler her şeyedir,

Sanki herkes makine oldu,

E olmadı mı?
Programlı değil mi?
Zamansız zaman geçirebiliyor muyuz?
TV siz ,bi şeylersiz
Sabah özgürce kalkıp ,,,

Kendinlik uzak,
Kendin, kendine uzaksın,
Kendiliğinden kendin olma haline
Kim olmadan kimse olmaya,
Biri ve bi şeylersin işte

Herkes kendini sunuyor,
Bir dizi film izletisi reklam kuşağı vb. gibi,
Konuşma sırası sana geldiğinde başlıyor,
Artık sebnin ekranın
Olası reytingleri ölçüyorsun
Ve başlıyorsun,
Tıpkı TV ler gibi böyle kalibre oldun bugüne kadar,
Diğerlerinin ne düşündüğünü önemsemeden bir kendin aramadın
Her şey ve herkes uyumlanmış,
Midem bulanıyor
Herkes aynı dili konuşuyor,
Aynı açıdan bakıyor ,
Aynı şeyi düşünyüor,
Düşünce ve yaşam aralığımız ve bakışımız birbirimize kurgulanmış ve uyumlanmış
Ve uyumlanma parametreleri reyting ve begenilme izlenme dürtüleri ve ego,

Takdim ediyor,
Susardım ben olsam sadece susardım,
En büyük paylaşmaktır bu,

Bi şeylere göre bişeyleriz,
Güne göre ;
;
;
Sanma ki yanılıyorum,

20 Mart 2013 Çarşamba

Ben böyle düşünüyorum,



Nihat Genç diyordu ki ;
Beynime giden bi şey bulamıyorum, Yazdıkları, okuduklarım benim beynime gitmiyor**, Tabi yaklaşık olarak şu anlamda, basit ve sığ oluşu okunanların ya da karanlık belki, örneklersek benim anladığım kadarıyla, çocukların yazdığı şiirleri okumak gibi hissettiğini anladım ben,

İşte bende çokça böyle oluyorum bugünlerde, Dış dünyada okuyabileceğim, izleyebileceğim çok az kaldı gibi, Popüler kültürde tabi ve zamanede, Ama tabi çok büyük bir geçmiş yazınsal ve düşünsel değerler antolojisi duruyor dünyada, Onlara dönmeliyiz belki de yüzümüzü, Kimdi hatırlamıyorum, klasikler için bizim besinimiz gibi demişti galiba , zihnimizin fikrimizin düşüncemizizn besini gibi anlamında yerli bir düşünce insanı, Nihat Genç'in beyne gitme kavramıyla da yakınlaştırırsak bu da öyle bi şey galiba, Klasikler, düşünürleri, filiozofları büyük insanları okumalı o zaman, Siyaseti de, gazeteleri de ya da devlet yönetimini de popüler kültür gibi görüp dışlamalı, Biz buna çok fazla odaklanıyoruz sanıyorum,

TV'ler, tartışma programları, siyaset ya da herhangi bi şey, sanki dinleyebileceğim izleyebileceğim kimse kalmadı gibi, Bi kaç isim işte beynime giden ve bunun ne siyasi görüşle ne dünya görüşüyle ne de başka bi şeyle de alakası yok gerçekten, Ve geçmişe baktığımda vardı, Güzel ışıl ışıl insanlar vardı, Değerler-inançlar vardı, Barış Abi vardı mesela, ve niceleri vardı, İsim saysam unuturum saymasam eksiğim olur ama yaşıtlarım anlayacak ve hatırlayacaklar, Bu kimlikler değer değil artık anlatabiliyormuyum ya da ben mi anlamıyorum ve ya da yanlış mı anlıyorum, Ve o insanlar burada bi şey var, Bi gerçeklik değişmesi var sanki, Tamam büyük insanlar vardı da küçük insanlara bıraktı devretti gibi sanki, Ya onlar bayrak teslim ediyor ya da bi şeyler değişiyor, Daha düşük ışığa kalibre oluyorlar ya da birlikte öğrenip onlarda yükselecekler gibi izlenimler ama anlatması karmaşık duysal izlenimler bunlar, Ama bunun gibi bi şeyler,
((Ek- Ve sanki biz bugünlerde o büyük insanların değersizleştirilmesi ya da onursuzlaştırılması ya da onlarla kavga edilmesini hazmedemiyoruz gibi ama böyle bakmamalıyız belki de, Oğul ve oğullar büyümeli ve ayakta durmayı da öğrenmeli, Çok fazla korundu kollandı belki de yani o büyük insanlar da belki bunu yaptı, Düşüp kalkılmasına hatalar yapılmasına göz yummalıydı belki de onların öğrenmesine, Platon diyor ya devleti filozoflar yönetmeli, Filozoflardan başkası öğrenemez o zaman, Yani o büyük ve akil zihinlerin korumasına kollamasına ve yönetimine alışır insanlar, Adaletsizlik karşısında ne yapılacağını bilmez, Kötü yönetimi tanıyamaz, Yanlışa düşse onlar düzeltire güvenir ve bireysel irade gelşitirmez koruyuculuk bilinci gelişir belki de bilmiyorum, Objektivite ve empati bana bunları öğretiyor ve değerlendiriyorum bu son yıllarda ve günlerde,))

--------------
Ama şunları da soruyorum ve düşünüyorum,

Bu ülkeye aydın doğar mı hiç düşünüyor musunuz?
Bu ülkede ne aydın aydınlar vardı, ne yıldızlar vardı kayıp gidiyor görüyor musunuz?
Görmüyor musunuz?
Tüm dinya ve tüm dünya da böylemi?
Suudi Arabistan'da, Lübnan'da,  İran'da bilmem nerde kaç aydın doğuyor yetişiyor kaçını okuyorsunuz, dinliyorsunuz, izliyorsunuz,  takip ediyorsunuz düşündünüz mü?
Dünyanın en aydın insanları bu coğrafya da görüyor musunuz?
Ya da buralardaydı şimdiki zamanlarda ve geçmiş zamanlarda,
Ya gelecek?

----------------

** Benim beynime gidecek lafı ben üç yılda, beş yılda bir zor buluyorum
01:03:00 Tıklayınız,,,

---------------

17 Mart 2013 Pazar

Zihinsel Aforizmalar,

Zihinsel Egzersizler,

(Açıklama;
Düşünüş genleştirme ve genişletme egzersizleri olarak düşlediğimiz bir takım süreçlerdir, Bunları şöyle düşünüyoruz, Farklı perspektif ve çerçevelerden düşünmek ya da daha yüksek bir kavrayış ve anlatamadığımız benzeri geliştirmek için zihin açma egzersizleri, Örneklersek, fiziksel efordan önce ısınmak ve fiziksel artış için kasları çalıştırmak, farklı alıştırmalar, Matemetik öğrenmek için sayılarla işlem yapmak, hızlanmak için pratik yapmak, test becerisini geliştirmek için test çözmek, Okumak ve yazmak için harfleri öğrenmek ki sonra heceler ve kelimeleri ( konuşuyor olsak ta matematiğini farklı bi açıdan) ve daha sonra okudukça ve yazdıkça hızlanmak, Düşünsel, zihinsel, konuşsal ve anlatısal yeteneği ve yetkinliği geliştirmek için kitap okumak gibi,
Tüm bunlar gibi zihnin de daha yüksek kavrayışlar için perspektif ve algı çalışamaları yapmasının belirli faydaları olabileceğini düşünüyoruz, Ama aha öncede tüm bloglardada anlattığımız gibi burada gerçek ve asıl olanın her şey mümkün düşünüşü çekirdeğinin ve algısının yoğunluğunun ve duyuşunun yükseltilmesi olduğunu gerçekte bu çekirdek ve kök düşüncenin yükseltilmesinin asıl fayda olacağını düşünüyoruz,
Benzer egzersizler sonsuz ve kişiye özgü olabilir, Kişi kendini boşlukta bir nokta ve evreni sonsuz bir boşluk olarak düşünebileceği gibi sonsuz farklı tonda, algıda ve düşünüşte düşünüyor olabilir, Burada biz bir başlangıç noktası oalrak her hangi kavrayış ve düşünüş modelini örnek alıyoruz ve gerçekle bağlantı kurmak gibi bir çabada değiliz, Önemli olan bu yazıım ve satırlar değil diyor ve bunu da önemsemiyoruz, Uzun vadede bu derinlikli olarak kavrayışımızı ve görüşümüzü artırır umusundayız, Öylesine yapıyoruz kısaca, Bir anlamı vardır ya da yoktur,)

Boşlukta bir noktayız,
Yönlerimiz var, Aşağı - Yukarı, Öne Arkaya , Sağa ve sola,
Yönlerimiz bi doğrunun iki ucu gibi, iki yönlü ve tek boyutlu bazen iki boyutlu, düşünce şeklimiz bu,
Şimdi büyük bir kürenini merkezinde bir noktayız ve yönlerimizi düşleyelim, Gidilebilecek sonsuz alan ve sonsuz nokta var ve ileri ve yukarı ve geri gibi düşünüşler oldukça sınırlı ve sınırlayan düşünüşler tabi o dairenin dışını ve ötesini düşleyen dalgalar değilse,

Üç boyutlu üç yoğumluklu düşünüşte zihin dalgası ya da herhangi dalga enerji, hareket, bir noktadan başladığını düşünürsek esasında küresel bir dalga olarak hareket ediyor yani yönsüzce tüm yönlere ve her yere boşluk bırakmadan ve kopmadan genişleyen bir dalga düşünüşü bu, Dalga ve düşünce boşluksuzluğu tarıyor, Boşluksuzca titreşiyor ve deviniyor,

Şimdi yine kendimizi bir kürenin merkezinde bir nokta olarak düşünürsek, her hangi bir yöne doğrusal bir hareket sürdürdüğümüzü düşünelim, Bu noktasal ve dairesel hareket de tüm diğer yönleri atıl bırakıyor çünkü boşlukta bir çizgi olarak ilerliyor ama asıl anlatmak istediğimiz bu değildi, Anlatmak istediğimiz şuydu, Yönü ve tarfı olmayan daire içinde gideceğimiz her yön ve her açı aslında yönsüzlük içinde bir yöndür, Buna yön veren ve yön sağlayan şey bir taban ve alt düzlem düşünüşüdür, Düşey düşlem düşünüşü, Düşey düzlemimiz alttır, altımızdadır ve iki boyuludur, dikey algı yani ona dikey ikinci ve ikincil, onu dikey kesen iki boyutlu düzlem bize üçüncü boyutu sağlar, Bu durumda üçüncü boyut algısı birbirini kesen iki boyutlu iki dikey kesişen ve yaklaşık doksan derecelik açı yapan ya da bu izlenimi sağlayan düzlemlerden oluşur,

Bu egzersizdeki asıl amacım yönsüzlüğü ve küresel dalgayı hissetmekti, örneğin ses, onu ileri gidiyor olarak düşünürüz, o dairesel ve hatta daha ziyade küresel bir dalgadır, Herhangi titreşimin ileri giden ilerleyen bir dalga olduğunu düşünürüz, Bu algıyı genişletmiş olsak onu iki yöne giden bir dalga olarak düşünürüz ve daha da genişletsek dört yöne giden belki, oysa o boşluksuz olarak ilerleyen küresel bir dalgadır, Boşluk algımızı boşluksuz olarak tarar, Bunu biçimsizlikte ve şekilsizlikte bile düşünmüş olsak herhangi bir merkezden tüm yönlere, aslında yönler diyemeyiz buna, tüm dış çevreye boşluk bırakmaksızın yayılımdır, Ve aslında şu olacaktır hangi biçimin içinde olursa olsun sonsuz dış alan yoksa başlangıç noktasına dönecektir, Ki sonsuzluk burada dış alansızlığı ve bitimsizliği tanımlar, Ve bitimsizlik yokluktur, Varlık içinde alan bölünemezdir ve sonsuzluğu içinde bile tanımlı bitim vardır, Bitimsizlik bir kavram ve tanımdır ancak varlık içinde tanımlanamaz, Varlık denildiğinde zaten varolanlık tüm varolanla sınırlanır, Ve yok olan, bir yokluk olmaması durumunda ki, olsa bile yokluğun bir varlık sınırı olması gerekir, dalga çarpıp geri dönecektir çünkü aksi taktirde yok olan yokluğun, var olanı kapsaması içine alması ve yok etmesi, eritmesi kaybetmesi gerkecektir ki, o yoktur var olan onunla kaynaşamaz ve onun içinde eriyemez, Onun içinde tanımalanamaz,

Varlığın sınırsızlığı ve tanımsızlığı bizim algımızla en iyi büyüklük kavramıyla ifade edilebilir ya da sürekli genişleme ve büyüme ki bu durumda deneyim ve bilinebilirlik alanı zihinsel tanımlılıktan büyüktür ancak yine de keşfedilebilir ve deneyimlenebilirdir, Onun sonsuz ve sınırsız oluşu, bitimlilik ve bilinebilirlik içinde ve dışında hareket ile tanımlanabilir, Varolan harekte, genişlemeye devam etmektedir, yani, Durmak, aynılık ve sabitlik onu sınırlar, Sınırsızlık ve sonsuzluk en yakın bu şekilde tanımlanabilir, Bu kaynama, genişleme, öğrenme, yoğuşum yükseltme gibi her an ölçülen değerin değişmesi gibidir, Bir andaki ölçüm, hareketin devinimin, öğrenmeninidevam ettiği başka bir andaki değere eşit olmayacaktır, Hareketsizlikte tüm değer sıfır eşit varsayabiliriz, Harekette ise an kesitini var olan tüm an şimdi ve hareketsizlik gibi varsayabiliriz,

Buna şuradan geldik, doğrusal döngülsel, spiral vb. hareketlerle zihinsel egzersizler yaptık ve onları inceledik, Örneğin dünyada aynı yöne giderseniz başlangıç noktasına dönüyoruz, Başlangııcımızı sonsuzlukta nasıl buluruzu düşündük ancak şu hatamızın farkına vardık, Kendimizi bir nokta olarak düşünüyor ve doğrusal hareketle hangi biçimle olursa olsun bir yöne gidiyoruz boşluğu tarayarak ve geçmediğimiz tüm alanları kapsamıyoruz, Oysa gerçek bu değildi, Tüm alanlara gidiyorduk ve bir merkezimizde yoktu, Ve enerjinin ve titreşimin başladığı noktayı bir başlangıç noktası olarak alamazdık çünkü öncel bir enerji noktası vardı o enerjiyi oraya taşıyan,

İkinci düşünüşte bir spiralle yol aldık ve şu oldu, olduğumuz an başlangıç noktamız oluverdi, Yani spiralimizde kendi başlangıç noktamızı ya da kendi yüzeyimizi gözlemlemeyi denemeyi düşündük ve zihinimiz bize şöyle bir oyun oynadı, Suya yazı yazmak gibi geçmiş hareketlerimizin hepsi siliniverdi ve bir çizgi olamadık, Bir ışık izi ve geçmiş noktalarımızızn hepsi geriye dönük siliniyordu ve ne bir çizgi nede bir daire olamıyorduk hep aynı noktada duran bir nokta oluverdik, Işık olduğunuz yerdeydi yani, Hareket biçimimizi bir ışık izi gibi görebiliyorduk,

Dairesel, Eliptik Düzlemler Yüzeyleri Kesişimleri Boyutluluğu
(Doksan dereceden daralan ve genişleyen açılar)
İki daire küresel yatay ve düşey paralellik sağlarsa aynı büyülükte ve aynı aynı merekze sahip iseler aynı daire küre olurlar yanılmıyorsak , Ve ya da iki eliptik kürede dış evren boşulukluluk biçimi bizim düzlemsel algılımızla var ve değer kabul edersek düzlemsellik ve üç boyutluluk elde ebebiliriz gibi,

Dördüncü boyut üçüncül düzlemsel kesişim algısımı getirecek, Düzlemsellikten ve doğrusallıktan tamamen kurtularak küresel ve tümyönsel ki yönsüz bir algı mı geliştireceğiz ya da yön algımız bir alt ya da bir üst gibi tek referans noktasına bağlı olmasızın çok yönlülüğe mi bağlı olacak?

(Doğrusal düşünce kördür dediğimizde ilk algımız evet geriyi göremiyordur olabilir, Doğrusal düşünce asılda geriyi göremiyor değildir, Tüm yönleri ve yönsüzlüğü göremiyordur asıl yanıt, Tüm dışı boşuk yapar, Tüm boşluğu dış yapar, Tüm varlık kapsamı varsayımı dışını diğerlilik ve başkalık yapar, Ve diğerlik ve başkalık içindeki tüm dışılığı kendinden ayrılıkta tutar ve düşünür, Ve daha da sanrılısı onun içinde kendini arar ve kendi yerini arar ve kendini tümlük içinde kaybolmuş kayıp olarak kayıp yitik bir nokta olarka düşünür, Yön duyusuna ihtiyacı vardır  ve kendini bulabileceği güvenli bir hareket biçimi de bu yoğunlukta bu dairesel hareket olarak belirir, Bunu da ( yani kendine varma noktasını) bir sarmalda kendiyle eş(kesşimli) yatay ya da dikey düzlem geçiş noktası olarak düşünebiliriz,

TÜM HERŞEY TÜM YÖNLERE DÖNMEKTEDİR;
Varlığın hareketi budur,


Dışsızım,
İçim sonsuzluk,
İçim aynı zamanda dışım,
İçim genişliyor,
İçe doğru,
İçim büyüor, İçim,
İçim içim,


Dışta bir son olmaması ve dış olmaması üzerine, (Bilinebilir Kapsanabilirlik,)

Bilinebilir kapsanabilirlik genişletme, Dış öğrenme, Genişleme, Öğrenmediğimlik Dışım,
Kapsanabilirlik algım genişledikçe dışım genişliyor ve büyüyor ve görünür oluyor, Gördükçe daha fazla ve daha sonsuz bir dışa uzanıyorum ve şimdi dışımı öğrenmediğim ve keşfetmediğim içim gibi ya da genişlettiğim kendimi kapsayabilirlik algım olarak düşünüyorum, DEniyorum ya da öyle varsayarak böyle yazıyorum anlatamadığımlıkta yanılsayarak,

Deniz içerisi kara dışarısı, Deniz dünyada dünya içerisi, Uzay dışarısı, Güneş sistemi içerisi galaksi dışarısı, Galaksi içerisi Evren dışarısı, Ve evren içerisi oluş dışarısı, Ve gemi içerisi deniz dışarısı, Ve ben içerisi gemi dışarısı,
Gemi yapılıyor parçaları bir araya getiriliyor ve ben gemi ile buluşuyorum, Gemi bensizde gidiyor rotasında, Ve her şey rotasında yörüngesinde yüzüyor, Eş Tüm yönlü çekim ( Biz tek merkez ve tek yönlü çekim düşünüyoruz ve düşlüyoruz değil mi? ), 

Sonsuzluk Algısını Tüm Dış Kapsamlık , Kendini sonszulukta Kapsayabilirlikle Örtüştürme, İç ve Dış Algısı ile Oynama, Dairede içi Dışa-Dışı İçe bükme ve Birleştirme, Dairesel ya da küresel biçimi sarmallama ve açma, Her Şey Tüm Dönenlikte Oynaşlar,

Gözlemler (Ek)
Doğrusal düşünüşten arınış için merkezli ve noktasal düşünüşün aşındırılması ve terkedilmesi gerekiyor gibi görünüyor, Esasında küresel bir düşünüşte daraldığında noktasal bir düşünüşe yönelebilse de, bizim zihnimizdeki nokta imgesi de, küresel bir nokta değil, iki boyutlu yada tek boyutlu bir daire imgesi ki, nokta bile yüzey içinde örneğin Ebru da ki nokta tüm yönlere büyür, bizim noktamız doğrusal ilerliyor, Noktamız iki boyutlu bir yüzeyin kesitini ifade ediyoır gibi bir daire ya da küreyide değil, Büyüklük ve küçüklük algımızla bie oynasak, oynamış olsak, düşünülebilir en küçük, zerre bir nokta olmalı imgesindeyiz aslında,

Bağlantılılık geliştirme ile merkez ve bütündnen ayrılık gayrılık düşünüşü aşındırılabilir,, Yukarıdaki ebru örneğinde olduğu gibi, su bir düzlem olduğunda damılatılan bir damla boya kendi başına bir nokta ve merkezi işaret etse de farklı boyalar mevcut olduğu gibi kendi asıl boyasından da sonsuz mevcuttur ve ya da oluşturulabilir yapılabilirdir, Buradaki sonluluk sonsuzluku kaynak belirlerse de, temel düşünüşte boya ihityaca kadar ve göre sonsuzdur çünkü sonsuzluk yeterlik ötesidir, ve sonsuzluk burada ölçüm gerektirmemeyi tanımlar, Burada şöyle de düşünebiliriz boyayı bitecek olarak düşünmeyiz bu da sonsuzluktur, Boya miktar olarak üretilmişlikte sınırlı olsa da ihtiyaç durumunda üretibilir olduğundan zihin onu düşündüğünde matematiksel olarak sonsuz değeri atar zihinde, Sınırlı ve bitecek olarak düşünmez, Bu düşünde varlığın sınırlı ve bitecek olarak düşünülmemesi de yakın oalrak sonsuzluk ve sınırsızlığı tanımlar, Tüm bu gözlemler ve anımsamalarda sonsuzluk kavramını tanımlamaya uzaktan da olsa yakındır, Burada denklemi büyütürsek gereklilik faktörünü ekleyebiliriz çünkü boya sonsuz değildir ve matematiksel bir ölçüm ihtiyaca görelilkle yapılmaz yada ölçülmez denilecektir ki evrensel düşünüşte öyle midir? Gereklilike yetecek boya üretilebilirlik ifadesi sınırlılık oluşturmuyorsa boya sonsuzdur, Gelecekte ortaya çıkacaklıkla sorgu yapılmaz, An sabittir,


Su yüzeyiyle kaynaşamaz ancak yoğunluk değişimi ile su ile de kaynaşım sağlayabilir, bu bir eşit özüt oldukları gerçeğini değiştirmez, Ve aslında bunu düşündüğümüzde hepimizin atomlardan ya da atom altı parçacıklardan oluştuğumuz ve aslında aynı şey şey olduğumuzu verisinin ve keşfinin büyük bir aydınlanma olduğu ve gerçek kavrayışıın bize bizi sıçratabileceği görülmektedir,

Yoğunluk, derinlik, seyrelme, vb. kavramsal düşünüşler yukarıda belirtilen alıştırma ve uygulamalar için faydalı olabilir gibi gözükmektedir,
Üçüncü yoğunlukta iki düzlemli, iki boyutlu matematiksel bir evren modellemeye ve anlamaya çabalamaya gerek yoktur çünkü üç boyutlu gerçek modeli zaten var ve görünür ve içinde deneyimlenebilir olarak mevcuttur, Edindiğimiz tüm kavramlar ve görş duyuş algı yetimizin parametreleri zaten bu çabanın ve soruların cevabıdır,

15 Mart 2013 Cuma

Halil Cibran

Fakat, benim burada ne işim var, ey tanrı? emeline varamamış tutkunun yemyeşil tohumu olan ben, ne batıya ne de doğuya koşmayan deli fırtına, yanmış kül olmuş bir gezegenin şaşkın parçası olan ben? Duy sesimi, ey kayıp ruhların tanrısı, tanrılar içinde kaybolup gitmiş olan sen!
Kayıp ruhların tanrısı, tanrılar içinde kaybolup gitmiş olan sen, duy sesimi:
Bizleri, deli ve gezgin ruhları gözeten aziz kader, duy sesimi: kusursuz bir soyun ortasında duruyorum, en kusurlu olan ben, ki eksiğim çoktur. Bir insanlık karmaşası, yolunu şaşırmış nesneler bulutu olan ben, sonlanmış dünyalar arasında gezer dururum – kusursuz insanlar arasında


Ne zamana kadar, ey insan, (/insanoğlu)
Ey varlık, ne zamana kadar
Onur evleri kuracaksın onlara
Kanla yoğrulmuş topraktan
Ve sana barış ve rahatlık sunanlardan kaçınacaksın?
Ne zamana kadar öldürmeyi öveceksin
Ve baskı boyunduruğu altında boyun eğenleri?
Ve unutacak mısın, günlerin görkemini görmen için
Karanlığa ışık saçanları?
Onlar ki sırlar içinde yaşarlar
Senin erişemeyeceğin o mutluluk ve keyfiyle 

 (Ozan)

---------------------

İnsanlık, sonsuzluğun dışından sonsuzluğa akan bir ışık nehridir. 
İnsanlık ezel ve ebed denizine dökülen ışıktan bir ırmak. 

Daha dün, yaşam küresi içinde uyumsuzca titreşen bir kırıntı olduğumu düşünürdüm.
Şimdi biliyorum ki, ben kürenin ta kendisiyim, ve uyumlu kırıntılar halinde tüm yaşam içimde devinmekte.  


Esin daima şarkı söyler; asla açıklamaya çalışmaz.
  

"Bir müzisyen her yerde var olan ritmlerle şarkı söyleyebilir; ancak ne ritmi yakalayan kulağı, ne de onu okuyan sesi size sunabilir. Çünkü kişi sahip olduğu ilham kanatlarını başka birine ödünç veremez... Ve nasıl her biriniz özgün bir yere sahipseniz, sizin de yaşamı kavrayışınız, dünyayı anlayışınız tek başınıza ve size özel olacaktır..."

'Kalbiniz gecelerin ve gündüzlerin sirrini sessizce bilir. Ancak kulaklariniz, kalbinizin bilgisini isitmek için deli olur. Düsüncelerinizde daima bildiginizi, kelimelerde de bilmek istersiniz

Kalplerimizin sırlarını ancak kalpleri sırlarla dolu olanlar kavrar.
 
Öğretilerin çoğu pencere camı gibidir. Arkasındaki gerçeği görürsün, ama cam seni gerçekten ayırır.  

Ne yazık ki, geyikler kaplumbağalara çevikliği öğretemiyor.  


Kaplumbağalar yollar hakkında tavşanlardan daha bilgilidirler.

Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür

 Acilarinizin çogu sizin tarafindan seçilmistir. Aciniz, aslinda içinizdeki doktorun, hasta yaninizi iyilestirmek için sundugu 'aci' ilaçtir. 

'Yaşam iki yarıya ayrılmıştır: biri donar, biri yanar; yanan yarı, Aşk 'tır.' 

Kişinin hayal gücüyle, düşlerinin gerçeklesmesi arasındaki mesafe, yalnızca onun yoğun isteğiyle aşılabilir. 

İçinizde sarki söyleyen veya düsünen özünüz, hala yildizlari uzaya dagitan o ilk an'in içinde devinmektedir

Kök, şöhreti küçümseyen çiçektir.
------------------

Sevgi çizi çağırınca, onu takip edin,
Yolları sarp ve dik olsa da...
Ve kanatları açıldığında, bırakın kendinizi,
Ve sizinle konuştuğunda, ona inanın, 

 
-------------------------------

Ruh, her yolda yürür.
Ruh ne bir çizgi üzerinde yürür;
ne de bir kamis gibi dümdüz büyür.
Ruh, sayisiz taç yapraklari olan
bir lotus çiçegi gibi açilir.'


--------------------------

Karanlığa yenilmemiş
Işıması gizlenmemiş bir ışık
apollo'dan saçılan
Tek başına
Basitliği giyinmiş
Ve duyarlılıkla beslenmiş
Doğa'nın koynuna oturmuş, yaratmayı öğrenirken
Ve ruhun inişini beklerken
Gecenin sessizliğine uyanmış.
Duygu bahçesine gönlünün tohumlarını ekmiş bir çiftçi
İnsanlar götürür ürününü
toplanacağı ambara

Ozan'dır o insanların o yaşarken kulak vermedikleri  
 (Ozan, diğer bir bölümüde girişte)
---------------------

Eğer bugün hasat günüyse, hangi tarlalara
ve hangi anımsanmayan mevsimlerde
tohumları ekmiş olabilirim? 

Ve eğer fenerimi yükselteceğim saat gelmişse,  
içinde yanan benim alevim olmayacak...
'Orphales halkı,
tam şu anda ruhlarınızda devinmede olandan öte,
size neden bahsedebilirim? '
  

-----------------

Haydi seninle saklambaç oynayalım.
Yüreğime saklanırsan eğer, 

seni bulmak zor olmaz.
Ancak kendi kabuğunun ardına gizlenirsen,
seni bulmaya çalışmak 

bir işe yaramaz. 

----------------------

Ve kartal, tek başına,
yuvasını taşımadan Güneş'e uçmalı...' 


“Sırtını güneşe çevirirsen, gölgenden gayrı bir şey göremezsin. Onlara güneşi işaret ettim, onlar parmaklarıma baktılar.”

----------

Fakat, benim burada ne işim var, ey tanrı? emeline varamamış tutkunun yemyeşil tohumu olan ben, ne batıya ne de doğuya koşmayan deli fırtına, yanmış kül olmuş bir gezegenin şaşkın parçası olan ben? Duy sesimi, ey kayıp ruhların tanrısı, tanrılar içinde kaybolup gitmiş olan sen!
Kayıp ruhların tanrısı, tanrılar içinde kaybolup gitmiş olan sen, duy sesimi:
Bizleri, deli ve gezgin ruhları gözeten aziz kader, duy sesimi: 
kusursuz bir soyun ortasında duruyorum, en kusurlu olan ben, ki eksiğim çoktur. Bir insanlık karmaşası, yolunu şaşırmış nesneler bulutu olan ben, sonlanmış dünyalar arasında gezer dururum – kusursuz insanlar arasında...

http://www.yasamaugrasi.com/edebiyat/kitap-alintilari/halil-cibran-deli-kitabindan.html
...
-----------

(... () ler eklemelerimdir)

(Saygı ve Sevgiyle)


5 Mart 2013 Salı

Müziği bi ovada kuş sesi dinler gibi dinleyin,

Değer vererek ve kulak kabartır gibi ruh sevinci kabartarak,
Gülümsemek gibi, mutlu olmak gibi değer vererek,
İçinizden mutluluk çalacak,
İçiniizn sesleri duyabileceğiniz tüm dünya dış seslerinden keskinleştirdiğiniz kadar keskin
Binlerce milyonlarca kat titreşimli duygulu, sağaltımlı ve yüksek mutluluklu neşeyle duymak ruhunuzun bestelerini, bildiklerinize ruhunuzun yaptığı coverları,,,

Çağlaşımlama,,,

Bi piyano çalar gibi kelimelerle, hecelerle sözcüklerle ve anlamlarla senfoni bestelemek,
Başlangıçta güzel bi ezgi,
Bi şiir yazar gibi,
Güzel bi dize gibi başlamak,
Anlama takılmamak, yani anlam bütünlüğüne bi makale gibi bütüne odaklanmadan Cemal Süreya nın şiir yazması ne yazacağını bilmeden bi sonraki dizeyi hesaplamadan başlamak çağlaşımlamaya,

(Çağlaşımlama, esin ilham - yeni karşılık)

Bu durumda anlamda bir kesitiz,
Mutluluğu en güzel gülmektir ya işte böyle bu anlamı ve duyguyu en güzel anlatan şey maalesef sözcükler değil, Duyguların ta kendisi, Ve onları derince düşünüp anlamlandırmaya da gerek yok tıpkı gükmek gibi, Gülmüşsen nasıl güldüğünü düşünmezsin, Onun derinliğini düşünmezsin, Mutluysan yanak kıvrımlarınal gülümser yüzün, göz çizgileriyle gülümser gözün, Somurtuşunda bile kaybolmaz o çizgiler tıpkı alın çizgileri, İşte böyle benim mutluluğum , Alın çizgileri gibi yanaklarıma ve göz çevreme halkalanmış çizgilerim ben düşünürken ve mutluluk içinde bile mutsuz hissederken bile oradalar,,,


Şimdi neşe girer müziğe bu arka planda çalan bir fon müziği gibi zihnimde, Masallar anlatıyorlar dostlar, Onların masallarına göz gezdiriyorum, O masallarda büyük hikayeler gibi anlatmayı deneyorlar onlara gülüyorum, Büyük insanlardan bahsediyorlar zamnına damgasını vurmuş nesiller sonrasına isimleri gelmiş , Yalnız onlar değil büyükler dostlar, Onları besleyen adı bilinmedik nice büyük insan isimsizce yaşayıp gittiler, Göründüğü gün gözlük takılmış gibi olacak inanın,

İştr böyle anlatacak bir şey yok, Varsada ona ne sözcükler yeter , ne de karşılar ama denemiş olsa şiir, edebiyat, sanat olurdu bu ki zaten dostlar yapıyorlar bunları, Yani dedik ya gülmek mutluluğun en güzel ifadesi, sanat, müzik, şiir, edebiyat ve diğer onca ilham içinde ilham sunan nice güzellik ruh doygunluğunun ve anlatı yansıtı çabasının en güzel ifadeleri,,, Bazen bir şarkıda nice kanal bilgisi aydınlanma blogu vs. nin tonlarca lafında fazlası şifrelenmiş, ilhamlanmış, Kuş sesleri gibi arka planda ve duymuyoruz onları kulak kabartmadan, Ne kadar güzel olduklarını duymuyoruz, Alışmısız seslerine sanki arka planda çalıyor onlar,

Yükselsin dost sesi her yerden doldursun zihnimizi, Bilinir bilinirliklerle ışık ilhamlar selamlar gibi gelsinler bize, Geri selamlar gibi sesler gitsin bizdende , İçim en bilindik bilindiklikle sezgi karşılamalı sezgiyle selamlaşsın dost sesi, dost ilhamı ve dost ilhamı, Çağnım çağnım çağnasın, Bu an hatırlanır bu an bilinir , Bu ana aynılansın tadı, Ben bu anı yaşamıştımda bunun ilhamı bilinirliği olsun,,,,,, Dottan selam almışlığın dosta selam vermişliğin,,, CAn dotlar merhaba, Sessiz gülüşüm gülüşünüz olsun,,,