29 Haziran 2012 Cuma

Nasıl bir Oluruz


BU İÇERİK BLOG GİRİŞİNDE BELİRTİLEN TASLAK KARMA DÖNÜŞ YAZIMDIR



Kendimizi kendimize nasıl anlatırız

Öyle bir gün ve sabah istiyorum ki düşündüğüm, inandığım, hissettiğim hiç bir şeyi saklamadan öylece yataktan kalmak ve insanların içine karışmak.
Ve öyle bir sabah istiyorum ki herkesin düşündüğü, inandığı, hissettiği hiç bir şeyi saklamadan öylece olduğu ve birbirine karıştığı,

Bu sabahı istiyorum...

(Ek* bu satırlarıda kısıntılamıştık, çok mu bencildi, ben bazen anlamıyorum, bir şeyler bize anlatılanlardan farklı gibi ve böyle işte)

26 Haziran 2012 Salı

Mavi/Mor Evrenin Mavi/Mor Güneşi


BU İÇERİK BLOG GİRİŞİNDE BELİRTİLEN TASLAK KARMA DÖNÜŞ YAZIMDIR
http://isiklidusler.blogspot.com/2012/11/acklk-ve-durustluk-seyir-defteri.html



Bilebileceklerim kendim kadarsa, öğrenebileceklerim kendim kadardır. Kendimden kendim kadar öğrenme yolculuğumda; kendimide sınırlamamışsam ve sonlamamışsam ve tanımlamamışsam, sonsuza kadar keşfedeceğim ve tanımlayamayacağım bir kendim beni bekliyor. Belki de işte bu nedenle yaratıcı da tanımlanamaz. Ve belki de koşullanamaz sınırlanamaz ve değillenemezde belki aynı zamanda.

Mavi/Mor Evrenin Mavi/Mor Güneşi

Düşündüğümüz her şey var ve gerçek oluyorsa ve zamanda yoksa, mor evren ve mor güneşin hiç bitmeyen ışığı ve neşesi gerçektir ve vardır.

Mor güneşin ışığı bitmez.
Mor güneşin ışığı karşılıksızdır.
Mor güneş ışığını kendinden ve sonsuz ve sınırsızdır
Mor güneş ışığını ve neşesini ve müziğini tüm evrenlere ulaştırır.
Mavi/Mor güneş evreninin merkezindedir. O çekirdeğidir, özüdür.

Sınırlarını gezip tanımlamak değil, tanımsız ve sınırsız olmak ister.
İşte bu nedenle mor evrende, tanımlanamaz, sınırlanamaz ve sonlanamaz ve  aslında değillemeli ifadelerle değillenemez. Yani aslında hem tanımlanabilir hem tanımlanamaz, hem sınırlanabilir hem sınırlanamaz,vb. Bilmediğim mavi mor evreni sözcüklerle ve dille ancak bu kadar anlatılabiliyorum. Bana yeni bir algı yeni bir boyut ve yeni bir dil gerekiyor anlatabilmem için. Ve aslında aynı zamanda da anlayabilmem için.

Sonsuzluk içinde bir ışık bulursun sonra dışına ışığı yansıtacak bir prizma aynalama yaparsın o ışık sonsuz yayılacaktır. Üretmesine gerek kalmayacaktır. Çünkü ışık vardır. Sonra ışığı odaklayacak başka prizmalar ve aynalar bulursun, bu prizmalar ve  aynalar merkezlerinde ışığı odaklayacaktır. Işık her yerdeyse onlarında ışığı aramasına gerek kalmayacağı gibi odaklamak için özel çabasına da gerek kalmaycaktır. Işığı deneyimlemek isteyen kendine odaklayıcı ve ayna olacak ve varlık alanına var olacaktır. Işığın farkındalığını bulduğunda ve varlık alanına çıktığında aslında yaratıcının kendisi ve tamamı olacaktır. Ya da işte tam bu nokta da yanılıyorum ama ışık birse bu konu derince düşünülmeli. Ve belkide bu da dördüncü boyut.

Işığın her yöne gittiğinde kendine döndüğü bir geometrik biçim var mı?
Işık kendi yolunda doğrusal kendine giderken kendine dönüşle daire ama doğrusallıkla kendine dönüyor. bu biçim nasıl tanımlanabilir.  Ya da hiç gitmiyor ışık sadece var gibi. Belki bunu kavramaya çalışmakta dördüncü boyut.

Mor evren ve mor güneşin hiç bitmeyen ışığı ve neşesi, müziği gerçektir ve vardır.

Eksik algılarla düşündüğümüz yaratım ve evren modelleri. Keşif, biliş, ilham, isteğinize ve duyumsamanıza her zaman katkı yapacaktır. İsteyin alacaksınız. Evet her gün bir öncekinden daha yüksek bir biliş ve kavrayış edinebilirsiniz eğer bir anda mucizeler ve abra kadabra beklemiyorsanız. Sanırım değişim bir sihirli değnekle bir anda seni senken başka bir şeye çeviren bir şey değilde, görebileceğin ve anlayabileceğin bir hızda başka bir şeye dönüşmeni ya da aslında öz yolculuğunu gözlemlediğin olağanüstü bir süreç. Aslolanda bu. Her şeyin farkında olarak, öğrenerek, bilerek ve anlayarak yolculuk yapmak. Bilincin yaratımda ve kendinde geri gezinmesi. Varlık alanına çıkıp madde olup farkındalık kazandıktan sonra kendinin daha yüksek keşfini istemesi.

Mor evren düşünülmüşse bir ölçüde gerçektir ve vardır ancak sanırım 6. yogunlukta birleşke bir logosla birlikte düşünülmediği için, bizim gördüğümüz ve tanımladığımız gibi evren değildir muhtemelen.  3. belki dördüncü yoğunlukta ama yine de belki 5 ya da 6. seviye yansımalarıyla düşünüldüğü için paralel bir geçeklikte belkide bu gerçeklikte bir üst yoğunluk enerji yansıması vb. yaratmış olabilir. Ama belki de yine de vardır. Bunun ne olduğunu ne anlama geldiğini de bilmiyorum tabi. Bir evren yaratmaya çalışıyorda değilim. Düşüncemde bilinçle bir yolculuk yapmaya çalışıyorum. Bu yolculukta ki amacım da şu. 3. seviye zihni kavrayışı ve algısı ile oluşun ya da bir evrenin nasıl yaratılmış ve şekillenmiş olabileceği, üst yoğunluğun ve enerjilerin burada nasıl duyumlanabileceği kavrayışı. 4. yoğunluğu nasıl duyumsayabileceğim. Ki 4. yoğunluğu yaratanda 3 boyut algısının yetersiz olması bu durumda ama bu durumda yaratım lineer/doğrusal bir zaman yapısında geçmişte olmalı demeliyim. Yani geleceği yaratan geçmişin evrimi demeliyim. Bu değilse bile bilinçte bu yoğunluk algısını bariyerini ve katmanını yaratan bu kavrama isteği olmalı ya da başka bir açılımla daha yüksek bir kavrayış ve duyumsama noktası 4. boyut.

Ama aslında mor evreni düşünürken Logos kendini bir evren olarak deneyimlemek istemişte olabilir. İşte şu anda bu evren bizim algımızla gelecekte varlık alanına çıkıyor ve çıkacakta olabilir, ve ya olmayabilir de. Hatta ben farkında ve bilincinde olmaksızın tüm bu düşlem birlikte bir logosla da yapılıyor da olabilir. Ya da sadece bir şekilde bunu, bir evrenin oluşunun bilişi ve algısını diğer bilinçlerimden sınırlıda olsa 3. seviye algımla öğrenme isteğimle edinmişte olabilirim.


Umarın dualitesiz ve kutupsuz ama bir o kadar zevkli ve öğrenmeli mor evreni hep birlikte tasarlarız ve yaratırız. Ya da benzeri bir şeyi. Kavramların ötesinde kavramlar, yaratımların ötesinde yaratımlar ararız ve buluruz.

Sonsuzsunuz ve bitmeyeceksiniz. Sonsuz hata yapabilirsiniz ve öğrenebilirsiniz. Sonsuz hata yapabilirsiniz ve bitmeyeceksiniz.

(Ek* Bu metnide çokça kısıntıladık, sözsüz)

Kendim kendimin dışında çevrelenmiş, kat kat kendim.


BU İÇERİK BLOG GİRİŞİNDE BELİRTİLEN TASLAK KARMA DÖNÜŞ YAZIMDIR


Kendim, kendimin dışında çevrelenmiş, kat kat kendim.

Katmanlarım var renk renk.

Bir bebek gibi, çevremdeki hiç bir şeyden korkmuyorum ve her şeye ve hepsine gülümsüyorum.
Benim için anlam ifade etmiyorlar ve negatiflik diye bir şey de yok.
Bu algıyla şimdi dağılıyor tüm eksik algılar ve saf dönüşerek berraklaşıyor. Sadece kendinin keşfinin berrak özlemi...

Kendimin içindeyim

Ses dalgasına ve tanelere dönüşüp yeniden bir araya gelebilirim. Her yere ve her şeye gidebilirim şimdi. İşte şimdi. Dalgalar, çizgiler, ses, vektörler her şey olabilirim. Kendimden sonsuz bölünerek ve çoğalarak ve kopyalanarak yansıyan olabilirim. Hepsi ve her biri eşzamanlı ve bilincinde olarak ben olabilir. Açılıyor ve yarılıyor mor ışıklı bir yer ve bakıyorum. Şekil ve formum yok. Heyecanla şekil ve formum değişiyor. Dalgalar halinde mavi düzlemlerle hareket ediyorum.

Bulunduğum beyaz parlak ışık sızan mavi/mor çatlaktan ayrılmadan uzayarak aşağıya ve başka yönlere doğru hareket ediyorum ve parçalanmadan bölünüyorum. Şimdilik sadece ikiye, iki ayrı yöne gidiyorum.  Her yöne ve her şeye gidebileceğimi hissediyorum, fraktallar gibi. Her yanım benim ucum ve her yerimde zihnim ve bilişim var. ilk başladığım yere akıtıyorm zihnimi ve odaklanıyorum. Işıktan içeri gidip bakmak istiyorum. Şimdi kurdelalar gibi bir kaç uçla ona doğru süzülüyorum ve içeri giriyorum. Çekim, ağırlık, duygu her şey değişti. Kendiliğimden, kendimi ifade etmeye ve renkler olup, şekillenmeye başladım. Bir hava girdabı gibi. Kendimle şekiller yapmaya başladım şimdi. Kendi kendine oluyor. Işığın içinde rengimi tanımlamak için sanırım parlak yeşilimsi, zümrüt kristali gibi bir renk tonu gibiyim. Dalgalar, çizgiler, kendimden ayrılmadan şekil alıyorum. Renk, renk, ton, ton, tireşim titreşim, ses ses bembeyaz ışıkta yüzüyorum...

(Ek* yeni,den okumamıştım ama sevmiştim gibi, öyle hatırlıyorum)

22 Haziran 2012 Cuma

Gezegen üzerinde kitle histerisinin oluştuğunu görmek, Kitlelerin budalalıktan ibaret sahte bir tanrıya doğru gittiğini görmek


BU İÇERİK BLOG GİRİŞİNDE BELİRTİLEN TASLAK KARMA DÖNÜŞ YAZIMDIR

Ve ayrıca blog geçmişindeki bu yazımların bir kısmı blog başına gönderiliyor, biz taslağa çekerken aradaki yerlerinden tekrar bloga gireceğini düşünmüştük ve tüm içerik bu şekilde yönlenirse tekrar taslak alabiliriz çünkü genel tema içerisinde bu metinler için giriş uygun olmayacaktır, üzgünüz,,,
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Gezegen üzerinde kitle histerisinin oluştuğunu görecek, bununla birlikte yaşayamayacaksınız. Kitlelerin budalalıktan ibaret sahte bir tanrıya doğru gittiğini göreceksiniz. - Şafağı Getirenler

http://yenicagnedir.blogspot.com/2012/06/birlik-bilinci-nedir-yukarda-neyi.html


Tanrı kendinizseniz kendinize gitmeniz,
Tanrı kendinizseniz kendiniz ifşa etmeniz,
Göklerdekiler kendinizseniz kendiniz ifşa etmeniz,
Göklerdekiler ve yerdekiler de sizlerseniz kendinize yardım etmeniz gerekmez mi?

Geçmişle yargılayarak değil bağışlayarak,
Kendinizle yargılayarak değil bağışlayarak yüzleşmeniz gerekmez mi?

Kendini, fethetmek, köleleştirmek, tutuklamak, ifşa etmek nedir? 

19 Haziran 2012 Salı

Sevgiyi Yeniden ve Yeniden Anlatmayı Denemek


BU İÇERİK BLOG GİRİŞİNDE BELİRTİLEN TASLAK KARMA DÖNÜŞ YAZIMDIR

Ve ayrıca blog geçmişindeki bu yazımların bir kısmı blog başına gönderiliyor, biz taslağa çekerken aradaki yerlerinden tekrar bloga gireceğini düşünmüştük ve tüm içerik bu şekilde yönlenirse tekrar taslak alabiliriz çünkü genel tema içerisinde bu metinler için giriş uygun olmayacaktır, üzgünüz,,,

-------------------------


Sevgi sana bir yoldur kendinden. İçinden geçtiğin. İçinden aktığın.

Sahi sevginin imgesi var mı senin düşünde. Her şeyi kapsıyor demek ben de öyle düşünmüştüm. Rengi var mı sahi. Ben pembeyi tercih ederdim. Ve hafif tatlı ve berrak bir gülümseme duyuşu eklerdim ona. Sevgi derdim kocaman ve en neşemide eklerdim ona. Tekrar sevgi derdim kocaman ve parıltılar da eklerdim ona. Sonra yine sevgi sevgi  sevgi derdim onun içini boşaltır ve tekrar doldururdum yeni ve parlak olurdu sevgi-m.
Sevgi derken tazelerdim anı. Yağardım her şeye bilmediğim bin bir şekilde. Sevgi derken yağmura yürürdüm. İçimden nehirler akardı. Sevgi derken uçmaktan öte düş düşlerdim. Sevgi derken önce tatlı bir neşe sonra derin bir bilmelik sonra tüylerimi diken diken eden bir yankı, sonra berrak gülüşler ve sonra uçsuz bucaksız bilinmez bir düşün kanatları olurdum. Sevgi derken tam kalbimin göğsümün orada bir ateş tutuşurdu ve sevgi derken o ateş sönmezdi. Dilim sözüm sustuğunda bir imge yapardım ona kendiliğinden kalp atışları gibi sevgi atışları olurdu tam göğsümde ve tüm bu ve daha nice sayamadığım ve daha nice senin içine kattığın ve senden duyumsadığımla birlikte harman olmuş bu okyanusa dalardım. Çağırırdım onu, adını çağırırdım. Ben anlatamıyorum sen kendini anlat bana derdim. Sözlerim senden küçük içime doluşların ve sığmayışlarından küçüğüm ben derdim. Sevgi benden sığma derdim. Varılmamış okyanus varılmamış bırakma derdim. İçinde bulunmadığın tek bir tane kalmasın derdim.

Burdada biraz kıstık. EKK

16 Haziran 2012 Cumartesi

Işıklı Düşler Ülkesi Güncesi

Bir kristal yaptım ama beğenmedim çünkü şekli eksikti düşte. Tuttum çok ve ters aynalı bir prizma yaptım. Onunla kuşattım kendimi. Bakan herkes kendini görüyor. Üzülmüyorum çünkü aynaları kırarlarsa yine aynalar çıkacak ve kendilerini görecekler. Kendilerini kırmış kendilerini. O aynaların içinden ben çıkmayacağım hep kendileri çıkacak. Kendileyen ve çoklayan bu aynalar böyle işte.

Onca ışıklı düş var neden anlatmayayım ki? Başlıyorum mesela. Ses tireşimleriyle oynuyorum. Onlar renkli sarmallar uzayan düzlemler gibi. Onların içlerine, yüzeylerine, geometrik şekiller ve şakalar koyuyorum.  Her birine sevgi ve neşe kodluyorum. Onları düşten sipariş verdim gibi düşün ama kendi hazırladığım bir sipariş bu.

Aslında ışıklı düşler ülkem hangi düşte, nerede ve bilmiyorum. Oraya her zaman düşünerek gidiyorum.  Ülkeme gidiyorum ve ülkemde düşler tasarlıyorum. Geometrik şekillerle renk ve ses yüzeyleriyle. Ve biçimsiz duygularla. Düşünüş, duygu ve ses biçim alıyor bu soyut düzlemde ve izliyorum neşeyle. Orada düşlem ve tasarım sonsuz. Yeni yeni alışıyorum tüm bunlara. Orada oyunlar sonsuz  ve inanabiliyormusun bunun neşesi gerçek ve hemen bu dünyaya geliveriyor oynarsan.

Umarım bir gün gelirsin ve birlikte oynarız. Ve hep birlikte oynarız.

Benim rengarenk baloncuklarım vardı


BU İÇERİK BLOG GİRİŞİNDE BELİRTİLEN TASLAK KARMA DÖNÜŞ YAZIMDIR


Benim rengarenk
baloncuklarım vardı.

Onlarla gönderdim
Tüm neşemi her yere

12 Haziran 2012 Salı

Sen değerlisin


BU İÇERİK BLOG GİRİŞİNDE BELİRTİLEN TASLAK KARMA DÖNÜŞ YAZIMDIR

Ve ayrıca blog geçmişindeki bu yazımların bir kısmı blog başına gönderiliyor, biz taslağa çekerken aradaki yerlerinden tekrar bloga gireceğini düşünmüştük ve tüm içerik bu şekilde yönlenirse tekrar taslak alabiliriz çünkü genel tema içerisinde bu metinler için giriş uygun olmayacaktır, üzgünüz,,,

------------------------------


Şimdi tüm neşemle kendi titreşimimi ifade etmeyi deneyeceğim

Salıvermem gereken yüklerim var kalbimin üzerinde bekliyorlar. Bizi atabilirsin diyorlar. Gevşiyorum. Yüzümü döküyorum. Kendimi kendi tireşimime bırakıyorum. Seviliyorum. Değerliyim. Biliyorum ki, kendimi bazen değersiz ve incinmiş hissettiğim oluyor. Ama öğreniyorum kendimden ne kadar değerli olduğumu yeniden. Tüm bu ben, ben değilim. Kendim gibi olmayan titreşimler taşıyorum biliyorum. Onları dönüştürüyorum. Kendimi salıveriyorum. Kendime. Sonsuz neşe ve güvenle. Kendi sesimden kendi titreşimimden kendimi tutacak bir renkli dalga yatağı yaptım şimdi. Kendimi geriye doğru bırakıyorum. Ve kendimi tutuyorum. Önce tutuyorum kendimi yavaşça bırakıyorum sonra güvenle yeniden. Eğlenceli geliyor ve yeniden kendimle oynamaya başlıyorum. Kendimle eğlenmeye devam ediyorum.

Ben değerliyim ve kendime değer vermeyi öğreniyorum
İşte şimdi tam kendimim
İşte şimdi tam o şimdideyim
Ben değerliyim

Neden kendini incitiyorsun, sen değerlisin
İşte bak söylüyorum
Sen bunu hissedinceye dek
Söylüyorum

Sen değerlisin

Şimdi hissettiğin bu duyguyu belki sürekli taşıyamayabilirsin
Ama öğreneceksin
Kendini öz değerlerinle yeniden değerlediğinde
Öz be öz değerlisin


6 Haziran 2012 Çarşamba

Bilgenin Tamamlanamayan hikayesi

Durduğunda ilerleyebilir misin?

Bilge akçaağaçta durdu. Düşünmeden düşündü bilge. Akçağacı süzdü. Kabuğunu, özünü... Sözünü tuttu bilge. İçinden söylemeden söyledi bilge. Kendine demeden, yaşama dedikleri düşündüklerinden süzüldü yaşama. Düşündüklerinde sesler ve sözler yoktu. Algıları, duyguları sözlerinden keskindi düşündüklerinde. Sessizliği, sözlerinden büyüktü. Bu kimsenin tanımadığı bilge bu ağacın dibinde durup bilgece bu ağaca bakarken yaşama ne katabilirdi ki? Ne katıyordu. Gölde duran su göle ne katıyordu ki diye soruyorsan cevap bundadır ama sorduğun bilgenin diğer damlalardan farkı olup olmadığı ise dipte çöken damla ve buharlaşmaya hazırlanan damlayı çağrıştırıyor bana ama bu anlam eksik. Biz bilgeye dönelim..

Bilge bilgece yürüdü ormanda.... Ağaç kabuk tuttu. Kabuk sertleşti. Cansız sanılan kuru kabukta kuru can vardı. Çatlaklı kabuk içindeki özü korurken ve özünden eksik değildi. Ağaç özünden büyürken kırılıp parçalanıp dökülen kabuklar çürüyüp dağılıp topraktan özden dönüyordu geri. Buharlaşan su geziyordu heryeride göle dönüyordu yine.

Bilge şimdi doygunluğunda doygun, şimdi var ama, bilmeden bilge, eksiklikte öncesinde. Sabırla halini kabulde ve beklentisizlikte. Anlamdırdığında olup biteni anlayamadı nedenini. Suya baktı bilge su ona baktı. İçti suyu bilge su onu içti. Ne cevher ki aslı bende yok senden alırım aslım sende yokta benden mi alırsın. Kattığımı kattığıma katsam, ne eksilsem ne çoğalsam.

Derler ki aramadan bul. Derler ki zorla gelmez. Eksiklikte hissetmek bu nedir bilen bilir. Varı var bil. Kendini ondan bil. Hepsini kendinden bil. Eksiklikte olmak nedir bilir misin? Anlamıyorsan sabret özümse. Kolay mı? Her şey cevaplanmış ne soralım. Ama cevabı birde özden bulalım. Ama eksik bulmakta can/kalp doymuyor. İçip kandın yine susadın. Can ister başka su. İçtinmi doydursunda bir daha susatmasın. Bu aşkı bilir misin.

Dur
Öylece dur ve bekle
Sabırsızlığına eklentisizce sabret
Duruşlarda sabrederek ve özümseyerek ilerle
100512


Bilge sabırlı ama dağda yalnız. Yalnız hissetmiyor bilge ama bence yalnız. Sonu var mı bu hikayenin bilge. Şimdi neden neyi bekliyorsun. Dağa çıkma çocuk dağ seni yorar. Ben dağdayım içimdeki ses sen kimsin. Bilge deilsin sen. Uçarım ben içimdeki ses. Sen karışma uçmayı biliyorum ben. Bilmiyorsam öğrenirim ben...


150512

Etkiler ve Saldırılar


BU İÇERİK BLOG GİRİŞİNDE BELİRTİLEN TASLAK KARMA DÖNÜŞ YAZIMDIR

Ve ayrıca blog geçmişindeki bu yazımların bir kısmı blog başına gönderiliyor, biz taslağa çekerken aradaki yerlerinden tekrar bloga gireceğini düşünmüştük ve tüm içerik bu şekilde yönlenirse tekrar taslak alabiliriz çünkü genel tema içerisinde bu metinler için giriş uygun olmayacaktır, üzgünüz,,,

---------------------------------

(Ek* Burada ne yazdım hatırlamıyorum ama bu konu açılırsa derindir ama açımda gerekmez çünkü hiç bir çocuk düşmemeyi ona diğerin düşme deneyimleri anlatılarak öğrenmez ve çocuklar büyür neşelerini saçar anlatır, bunu neden yazdım heni deniyorya mavi morlu pembe yazsak her şey neşe hiç mi zor yoktu uyarı yok ya da birileri çıkıp yorumlarda hııı bu işler öyle kolay değil diyor, şudur bu bir dağ tırmanışıdır bunca hazırlıklı olmak gerekir, çok dayanıklı değilsen daha temkinli ve bilgili, sırtlan ve dayanıklıysan daha gözü pek ama biz tepeyi diktik göze yolculukta çok manzara aramadık buda belirtilir, zaman oldu seyrettik zaman oldu resmettik, iniş yolunda önümüzde olacak manzara çıkış yolu göz tepeye dikildi, budur selamımız, aşkola 110512) 


Bilgi korur: Bilgiyle farkındalık artar, farkındalık karşılaşılan durumlarla baş edebilme de, hatta bazı durumların düzeltilmesinde temel oluşturur. Kasyopya Transkriptleri.

Etkiler ve Psişik Saldırılar ve Programlama

İlk Yaratıcının yolculuğunda her şey ilk yaratıcıysa ve sınırsız iki şey birbirinin aynı ise kendine saldırılar. Kendinle oynadığın bu satranç oyununda iki taraf var biri beyaz ve biri siyah sen herhangi birini oynuyorsan aslında kaybeden olmayacak. Barışlar ve varışlar kazanacak. Çünkü amaç kazanmak ya da kaybetmek değil öğrenmek ve iyi bir oyuncu olmak, oyunu öğrenmek, daha iyi bir oyun tasarlamak gerekirse, eksiklerini görmek, test etmek, ders almak, ama öğrenmek. Yarattığın, tasarladığın oyunu bir karşı taraf olmadan nasıl oynayabilirsin ki? İyi bir oyuncu olmak istiyorsan oyun bilgini artırmalısın.Bunu hiç oynamadan yapabilir misin?

Bunu anlatmadan önce şunu da eklemek istiyorum. Değişimin, DNA eklemlenmelerinin, farkındalığın artmasının, zihinsel potansiyel açılımlarının ve bilinç yükseltmelerinin  sonrasında kafa karışıklığı ve saldırı etkisi oluşabildiği belirtilmektedir. Belki, saldırılara bilinçli zihnimizle karşı koyuyor da değiliz muhtemelen. Bu nedenle bizim odaklanmamız gereken kendimizde kalmak ve duygusal durumuzu kaybetmemek ve sakin kalmak. Gerekeni kendimiz arkaplanda bilmediğimiz ve tanımlayamadığımız şeklillerde yapıyor olacağız zaten.

Okyanusta bir gemiyle yolculuk yapıyorsun ve okyanusun tadına bakmakya da gemini içeriden büyütmek için okyanusa bir pencere açıyorsun. Ve su dolmaya başlıyor içeri, o deliği kapatmazsan tabi ki batacaksın. Geminin zayıf yönlerini görmeye ve araştırmaya da başlıyorsun böylece. O deliği tabi ki bilgi kapatıyor. Dolaylı olarak deliği kapatmanın bilgisi. Limana sığınmanın bilgisi. Batarsan hayatta kalma bilgisi. Batığı kurtarma ve yeniden yüzdürme bilgisi. Okyanusun bilgisi, suyun ve rüzgarların bilgisi.Tüm bunlar bilgi işte ve bilgi böyle bir şey işte.

Bilinç evriminden söz ediyoruz. Bilinci alacakaranlık bir uzayda yüzen bir ışık demeti olarak düşünerek örneklemek istiyorum. Parlayarak yol alıyorsun ve karanlığın ve ışığın içinde büyümeye devam ediyorsun. Aslında amaç sahibisin ve amacın karanlığı azaltmak ya da savaşmak değil. Amacın bilgini artırmak, kendine varmak, bilincini genişletmek ve evrimleştirmek, bilmek, anlamak ki bu durumda ışığın ve parlaklığın artıyor. Işıkla örtüşüyorsun. Ama amacın tam olarka kendini parlatmak değilse de doğal süreç bu. Kendini kendinden uzak bir bilincine koymuşsun kendini öğrenmek için. Sen parladıkça karanlığın aydınlanması doğal süreç. Bilgi ışığı parlatan ve üreten ve koruyan şey ve her şey. Bu durumda karanlıkta seninle savaşmıyor o da kendi karanlık ışığını parlatmak için yolculuğunu yapıyor.

Savaşmıyorsan barıştasındır. Saldırmazlık ve savunmazlık ama savunmazlık savunmasızlık değil bu durumda. Kendinle barış yaptığında, kendinle barışmak için kendine aracı olduğunda, kendi kendine kendini anlattığında, kendine yardım ettiğinde savunmasızlık. Gerekli kalkanın varsa ayrıca savunmaya ihtiyaç duymazsın. Belki yanlış bir örnek olacak ama örneklemek istiyorum. Evimize giren sinekleri ve sivrisinekleri öldürüyoruz. Eğer onların giremeyeceği pencerelerimiz olsa onlara zarar vermek durumunda kalmazdık ve böylece kendimize de zarar vermezdik değil mi? Ve bize bu çıkarımı sağlayan şey bilgi. Sivrisineğin aradığı sadece kan ve o kan kokusuna gelecektir. Ve buradaki ayrımı belirleyen şeyde muhtemelen sizin farkındalığınız ve duygusal tepkileriniz olacaktır. Tıpkı bir olayın başka bir perspektiften pozitif olabileceği gibi. Daha da açıkçası evinize hırsız girmiş ve yakalıyorsunuz ve ona ateş ediyorsunuz. Onu yakalarsanız o eli boş kaçacaktır zaten. Farkına varmanız önemli.

Zihinizde yeni bir pencere yeni bir alan açıyorsunuz, genişletiyorsunuz ya da eksileri boşaltıyorsunuz ve oraya ışık ve sevgi doldurmak istiyorsunuz ama. Işık ve gölge doğal olarak o boşluğa akıyor ve bilgi süzgeçlerinizle gereken ayıklamayı yapmalısınız. Tabi ki böyle bir durumda gölge titreşimleri ve iç sesleri karşılamak için bilginin, zihninizin ve süzgeçleriniz açık olmasının faydası olacaktır. Şafağı Getirenler de sizi bilgilendirdiğimiz kadar uyarmıyoruz diyor. Bu söz farklı anlamlarla yorumlanabilir ama bende bunu bilgilendirilmek uyarılmaktan daha fazla koruyor olarak anlıyorum ve kendimi farkındalıkla, bilgimi ve bilincimi artırarak korumaya çalışıyorum. Çatışmalar, negatif iç sesler, kendini değersiz hissetme, saldırı altında hissetme, korkular, tüm bunlar etkiler ve saldırılar ise böyle etiketliyorum ve sınıflıyorum, tüm bunlar olduğunda farkındalığımı açık tutmaya ve ışıkla neşeyle bloklamaya çalışıyorum, kendime saldırmadan. Kendimi kendimden koruyarak, kendimle savaşarak ama barış için savaşarak... Kendime ve kendime de öğreterek...

Kendine saldırılar. Pozitif anlatılar anlatmak istiyoruz ve denebilir ki iyi kötü yok ve bir noktadan perspektiften hepsi pozitif ve anlatılmalı. Bu da pozitif anlatılabilir ama herkes kendi yolculuğundaysa kendisi hazır olduğunda bir sonraki basamağa çıkacaktır yani hazır olduğunda bu durumda kendine saldıracaktır. Bu durumda da denilebilir ki ekşi tarif edilmeden tatlıyı nasıl tarif edeceksin. Bu nedenle kendimce bunu da yazmak ve paylaşmak istedim.Yaşananlar saldırı ya da başka bir şey bilmiyorum ama çok zor hissettirdiği dönmelerde oldu tabi ki. Kasyopya transkriptlerinde programlama ile baş edilebilmesi için öncelikle onun varlığının kabul edilmesi gerektiği belirtiliyor. Belki de bilmemiz gereken ne kadar dönersek dönelim eğer odaklanmışsak ve öğrenmişsek başımızın dönmeyeceğini ve düşmeyeceğinizi hatırlamamız ve kendimizde kalmamız.

Korunma ve Bloklama için yaptıklarım ..

Farkındalık
Zihinsel blok
Zihni ve bilinci 4-7B aralığında tutma.  

Sahte kişilik, iç sesler ve kendiyle çalışma uygulamaları.
Telkin ve etki İç Sesleri bulma ve tekrarlama, döndürme geri sorma, içsel takip vb. uygulamaları
Kendi berrak iç sesini bulma ve ona odaklanma.

Merkezlenme olarak tanımlanan kendine odaklanış. Kendi içinde olma. Kendimin güzel eviyim. Kendimin yuvasıyım uygulamaları. Kendimin sığınağıyım uygulaması. Fırtına dinecek sığınağım güvenli çünkü onu ben kendim için yeterince korunaklı yaptım vb.
Ve en etkili yollardan biri sözlere ve seslere ihtiyacı olmadığı kavrama ve susma ve susturma...


Kasyopya’dan
Bilgi korur: Bilgiyle farkındalık artar, farkındalık karşılaşılan durumlarla baş edebilme de, hatta bazı durumların düzeltilmesinde temel oluşturur.
Duygusal anomalilerin bilgi tabanızı bulandırmasına izin vermeyin: bilgi korur, bilgisizlik/ihmal tehlike yaratır.
Bilgi neye karşı koruyor, bir örnek: dönüşüm sonrası travma ve kafa bulanıklığına karşı sizi korur.

Duyguları sözcüklerle anlatmaya çalışmak. Kendi tınısını kodlamayı denemek - Öz deneyişler

MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM,


 

Sevgiyi ve Neşeyi, Öz Duyuşu, Öz Titreşimi niyetle zaman ve mekana kodlamak, niyeti zenginleştirmek


Bilmiyorum ki
Duygularımın kanatları olsa, onlar uçarlar sana diyimlerini/seslerini anlatırlardı
Titreşimlerimi sözlerle yazsam bilmiyorum ben yazabiliydim ve sen onları okur muydun
Onları özgür bıraksam senin bahçene de konarlar mıydı?
Onlara pencereni açar mıydın?
Seslerini anlatmaları için
Bu sözümde, titreşimler, tınılar, olsa sen bunu anlardın değil mi?
Yazarken ki duyuşumu, paylaşma isteğim bu
Bu mesajımda benden sana...

Benimle sevgi ve neşe çoğaltmaca oynarmıydın bilmiyorum
Hayır, enerjinden değil, kendi titreşiminden kodlayarak, olandan çoğaltarak
Bunu anlatıyorum sana

Ses maddeyle rezonansa girer, ses senden kaybolmamıştır ve eksilmemiştir bunun gibi

Tını ve titreşim niyetimin içine kodlanmıştır.
Ben böyle düşünüyorum bu benim evrenim.
Sana ulaşıyor mu bilmiyorum
Nasıl ulaşıyor bilmiyorum
Sesimin anlamını anlıyor musun
Radyo sinyalleriyle iletişmek gibi bu
Enerji göndermek ve kaybetmek gibi değil
Beni bu titreşimden tanıyorsun
Öz duyuşlarımı, öz titreşimimle ifade etmeyi deniyorum anlıyorsun değil mi?

Kendimi keşfetmeyi deniyorum.

MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM, MUTLUYUM VE ŞANSLIYIM,

5 Haziran 2012 Salı

Susmaları Salıvermek - Kendine Yolculuklar


BU İÇERİK BLOG GİRİŞİNDE BELİRTİLEN TASLAK KARMA DÖNÜŞ YAZIMDIR



Susmalar dediğimiz birazda kendiyle konuşmamak. Sonuçta, belki de kendinle konuşabilirliğini unutmak. Kendini olduğundan başka bir şey olduğuna inandırmak ya da öyle sanmak. İnanılan başka şeyin kendin olmaması nedeniyle konuşacak bir kendini bulamamak.
Zihnimizde tasarılar ve düşünceler yüzüyor. Kaçını konuşuyoruz. Kendimize kendimizi seslendiriyor muyuz? İç sesimizi dinleyip, kendisiyle örtüşen, kendini tanımlayan ve kendini seven bir iç ses olana kadar kendimizde kendimizi arıyor muyuz? Kendimizle çalışıyor muyuz? Kendini bil. Sen aslında sen değilsin. Arayış başladığında size söylenen bu ve sadece bu sözle başladığı yolculuğu tamamlayan üstatlar var değil mi? Şeyh müridine her gün gelip bana soracağına bir kere kendine gel demiş. Kendimize gelmeye hazır mıyız? Kendimize gelmek istiyor muyuz? Bulacağımız kendimizi sevmeyeceğimizi mi düşünüyoruz ya da gördüğümüz kendimizle bulacağımız kendimizin anlaşamayacağını mı? Göründüğün gibi olandan olduğun gibi olana yolculuk yapmak. Bulduğunda kendinle kucaklaşmak. Göründüğün gibi olan kendinle, olduğu gibi olan kendini barıştırmak, arkadaş yapmak ve gördüğün kendini atmaya çalışmak yavaşça aslıyla değiştirmek. Kendinin üstadı olmak. Hep beni yok etmeye çalıştık ama o tekrar tekrar karşımıza çıktı. Egosuz ve bensiz bir dualite olmayacağını artık anladık sanıyorum.

Yaşadığımız yer Ortadoğu, Türkiye. Bir çoğumuzun burada geçmiş bağlantılı karmaları olmalı. Belki de konuştuğumuz için acı çekmiş olmalıyız. Belki de konuştuğumuzda dinlenmemiş, önemsenmemiş olabiliriz. Olsun, ben kendimle konuşuyorum. Dille değil, gözle, gönülle anlatmamız istendi belki geçmişte. Konuşmamaız ve duygularımızı göstermemiz istendi. Belki bazen dayanamadık ve bu yanlış dedik. Hatta ileri gittik veinandığımızı, düşündüğümüzü, doğru bildiğimizi söyledik. Belki bilemediğimiz ve hatırlayamadığımız onlarca şey yaptık. Belki yıkıldık.

İşte tam bunları salıvermenin vakti. Her neler yaptıysak ve olduysa, izlerini, duygularını hep hatırlıyoruz ve taşıyoruz. Olanlar önemli değil belki bizim onları nasıl kaydettiğimiz ve kodladığımız önemli. Olanlar şekilden ibaret sadece belki. Belki de tam şimdi kendiyle konuşmanın, kendine konuşmanın vakti. Yüzler görüyorum ve hissediyorum büyük hikayeleri var. Anlatacakları, anlatabilecekleri çok şey var. Öyle hissediyorum ki, bir çoğumuz kendindeki cevheri başkasının keşfetmesini ve ona sen değerlisin demesini bekliyoruz. Birilerinin gelip sende ışık varmış neden onu kullanmıyorsun, neden onu yeniden parlatmıyorsun demesini bekliyoruz. Konuştuğum kendime ama dinleyeceğim çok hikaye var neden anlatmaya başlamıyorsunuz. Neden kendinize anlatarak ya da kendinize yazarak başlamıyorsunuz. Neden hissetmeyi deneyerek başlamıyorsunuz. Herkes kendi müziğini yapabilir. Kendinizle konuşan kendinizi açıklıkla ifade edebilene kadar konuşabilirsiniz. Kendiniz bundan sıkılmayacaktır.   

Bütün dünya kanal bilgisi olsa kendinizi içinde bulamayabilirsiniz. Belki de hepsini, her şeyi okusan kendi içinde özünde olandan fazlasını bulamazsın. Kendi içinde çok gezen bilir belki de.

Neşeyi Sözcüklerle Anlatmaya Çalışmak


BU İÇERİK BLOG GİRİŞİNDE BELİRTİLEN TASLAK KARMA DÖNÜŞ YAZIMDIR



Tüm neşemle neşeyi keşfediyorum.

Tanrı tuvalini boyarken bir titreşime ihtiyacı vardı. Kendi devinimine izin verdi. Kendi titreşimine izin verdi. Zihnini akmaya bıraktı. Kendisi için yaratmasına izin verdi. Kendi ilhamına izin verdi. Tanrı sınırlarını gezdikten ve ne yapabilirliğini anladıktan sonra ne yaptığını bilmek istemeden ve düşünmeden bu titreşimle doğaçlama yaptı. Ne yaptığını bilmemesi ne yapabileceğini bilmemesi değildi. Ne yapabileceğinin bilinirliği ayrıntılarda değildi. Kendine bütünden bakmıştı ve ayrıntılarını kendine saklamıştı. Kendinde olmayanı yapamayacağını bildiğinden kendinden emindi. Çabasızca doğaçlama kendinden oluş yaptı. Bu oktavı ve notayı öğrendikten sonra çalınabilecek bütün senfonileri hayal edip kendini dinlemeye bırakmak ve müziğin kendisinden çalmasını istemek gibiydi. İşte neşe tanrının çabasızca yaptığı bu oluşta taşıdığı duygunun titreşimiydi, sesiydi.

Zaman algıladığımız gibi lineer olsaydı Tanrı yarattığında ne yaptığını bilmiyordu ve acı duyuyordu bile diyebilirdik. Oysa Tanrı kendini lineer zamanda tekrar öğrendi ve tekrar tanıdı. Daha da nasıl yarattım dedi Tanrı kendine şaşırarak. Kendimden ayrılış yolculuğumu neşeyle yaptıysam dönüş yolculuğumda neşeyle yapmalıyım dediğinde duyduğuydu neşe.

İşte neşe onun müziğini duyarken duyduğundur. Neşe onun tuvaline bakarken gördüğündür. İşte neşe senin tuvali yaparken ve yapmadan önce yapabileceğin bütün tuvalleri zihninde devindirdiğindir. İşte neşe senin çalabileceğin müzikleri çalmadan önce ve çalarken zihninde devindirdiğindir. Kendindeki bütün kendilerini. Kendindeki bütün veçhelerini. Bütün diğer benliklerini. Kendinden ne kadar çeşitlilik yaratabileceğini hayal ettiğin andadır. Kendini ne kadar eğlendirebileceğini düşündüğün andadır. Neşe sıkılmadan yalnız bir tanrı olarak ağır bir iş yapıyormuş gibi ciddiye alarak evrenler tasarlamak yerine oluruna bırakıp yalnız olmayış yaratıp eğlendiğin andır. Neşe kendine yalnız oynanmayan oyunlar yarattığın andır. Neşe kendi kendine çabasız ve amaçsız amaç sahibi oluştur. Neşe oluştur. Neşe.

Neşe Tanrının kendini sevmeyi öğrendiği andır. Neşe Tanrının kendiyle oynamayı öğrendiği andır. Neşe Tanrının kendiyle sıkılmadan ve kendine taraf çekmeden oynadığı andır. Neşe o andan, oradan gelir. Neşe oyun oynayan Tanrının duyduğudur. Duyduğunu duyduğunda duyduğundur.

Sevgi kendiyle tam olmaktı. Neşe, kendiyle tamken mutlu ve amaç sahibi olmaktı. Neşe içinde oldu. Tamdı ve vardı neşe. Senin gibiydi. Benim gibiydi. Duyduğundu. Duymanın adıydı neşe. Duyduğunu duydurmanın yoluydu neşe. Yoldaki izdi neşe. Takip ettiğinde duyuşuna varmadan önce sana hatırlattığıydı neşe. Kendini hatırlamanın ön buluşuydu neşe. Neşe sonsuz hal olsa sıkılmayacağındı. Neşe enerjisi bitmeyişti. Neşe kendinden dönenden kendini tekrar üretendi. Neşe amaçlarının yolda kendisini takip etmesiydi. Neşe kendini müdahalesiz kendine bırakıştı. Neşe kendi gideceğin yolu bilmediğinde bulacağına şaşırmanı sağlayandı. Neşe kendi yoluna kendinden habersiz bıraktığın sürprizlerdi. Kendine armağanlarındı neşe. Kendinden alıp kendine verdiğin, verdiğinden çoğaltıp tekrar dağıttığındı. Ne olduğunu anladığında anlamak üzere kendine sakladığındı. Neşe kendine öğretmediğindi. Öğrendiğinde hatrlaman için. Neşe, eksik yapmadığını, eksilmeyeceğini, bitmeyeceğini anlamandı. Neşe sonsuzun sıkıcı olmamasını tanımlayandı. Neşe iki sonsuzun ve sınırsızın  aynı oluşunun diğerinin diğerini sınırlı yapmayışını tanımlayandı. Neşe döngünün durmayacağını, dönmenin dönen kendine döndüğünde durmaklık olmadığını tanımlayandı. Hareket etti ise durmayacaktır dedi neşe. Bin sayfalık kompozisyonu beş saniyeye sığdıranlardan biriydi neşe... Neşe...

O bir titreşimdir ki kendi içine saklandı.  Ne kadar saklarsan o kadar azaldı. Ama paylaştığında çoğaldı. Çoğaldığında kendinden çoğaldı. Kendinden oldu sonsuz neşe, kendin için, kendin gibi ki seni sana hatırlatsın. Neşe olsun. Neşe.

1 Haziran 2012 Cuma

Kendini Bağışlamak


BU İÇERİK BLOG GİRİŞİNDE BELİRTİLEN TASLAK KARMA DÖNÜŞ YAZIMDIR



Unutmayın, sevgili kalpler, kendinizden başka kimse tarafından yargılanmazsınız, ve geçmiş suçluluk duygularınızın üstesinden gelmeniz için size daima bir fırsat verilecektir. Kendini bağışlama, geçmişi şifalandırmanın ve “içinizde güç” alanı ile tekrar bağlantı kurmanın ilk adımıdır. - Mikail

Bağışlamak iki anlama geliyor dilimizde. Bir tanesi affetmek, salıvermek özgür bırakmak, diğeri de karşılık beklemeksizin vermek. Tutsak olanı salıverek bağışlıyorsunuz ve kendinizde olanı ihtiyacı olanla paylaşarak bağışlıyorsunuz. Aslında dilimizdeki anlamlar, zamanla birden çok dilin karışması, eski anlam yüklerinin taşınamaması, kelimelere farklı anlamlar yüklenmesi gibi nedenlerle değişiyor. Ve biz sözcüklerle düşünürken bu sözcüğe yüklediğimiz ilk anlamlar ve duygularla düşünüyoruz. Bu durumda aslında dilimiz, sözcüklerimiz ve duygularımızı da bağışlamalıyız ve özgürleştirmeliyiz. Ve onları seslerin ötesinde yeniden anlamlandırmalıyız.

Bağışlamak bize zor geliyor neden? Belki de onu yanlış anlıyoruz. Biz bağışlamayı, yaşananı, o enerjiyi yok etmek, unutmak, hiç olmamışa döndürmek olarak algılıyoruz. Bunu acı ve diğer duygularımız içinde yapıyoruz. Aslında bağışlamak bu değil sanırım. Yaptığımız hatayı ya da her neyse onu unutmamızı gerektirmiyor belki de. Aslında tam tersine  belki de onu ya da yükünü hatırlamamızı gerektiriyor. Biz bağışlarken, özgür bırakıyoruz ve karşılık beklemeksizin veriyoruz. Olumsuz negatif duygularla tanımladığımız yaşadığımız ve kaydettiğimiz bir deneyimin üzerindeki bu olumsuzlukları salıveriyoruz. Duygusal kayıt sistemimizdeki yükleri salıveriyoruz ve bozuk alanları tamir ediyoruz. 



"Birçok ruh, ruhsal olarak soyulmuş şeklinde ifade edilebilir, çünkü paylarına düşen Adamantine Partiküllerini tüketmişler ve üçüncü / dördüncü boyut dünyasının düşük frekanslarına dalmışlar ve kozmik yaşam nehrinden faydalanamıyor ve Yaratcının tam spektrumlu Işığını alamıyorlar. Ya da çocukluklarından beri, Kutsal Kalplerinde depolanmış Adamantine Partiküllerini ateşleyecek gerekli olan uyumlu frekans kalıplarını elde edememişler. Ne yazık ki birçok sevgili ruh, kendilerine bahşedilmiş Yaratıcı Işığın büyük bir kısmını kullanmadan beraberlerinde geri götürüyorlar. Bunlar, sevilmediklerini hisseden işkence içindeki ruhlardır ve acı, umutsuzluk, kendinden nefret etme aşağılık duygusu ile yaratılmış yalnızlık ya da şiddet dolu bir yaşam sürmüşlerdir. Genellikle, nefret ve hayal kırıklıklarını dışarı vururlar, başarısızlıkları için başkalarını ya da kaderi suçlarken kendi acı ve ıstıraplarının kaynağının kendileri olduğunun farkında dahi değillerdir. Bu değerli varlıkların birçoğu, Gölge ve Işığın düşük spekturumu ile dünyaya gelmeyi seçmişlerdir. Ruhsal seviyede, dram dolu bir yaşam üstlenmeyi seçerler çünkü geçmişten gelen belli başlı dengesiz frekans kalıplarının üstesinden gelmek istemektedirler. Ancak çoğu kez seçtikleri yok çok büyük zorluklarla doludur ve birçok mevyesiz yaşamın negatif kalıplarına dalarlar. En düşük seçim özgürlüğüne sahip olanlar, takıntı, bağımlılık ve bilinçsiz güdüler tarafından yönetilenlerdir. Düzeltilmesi çok zor olan geçmiş negatif etkiler tarafından kontrol edilirler. Unutmayın, sevgili kalpler, kendinizden başka kimse tarafından yargılanmazsınız, ve geçmiş suçluluk duygularınızın üstesinden gelmeniz için size daima bir fırsat verilecektir. Kendini bağışlama, geçmişi şifalandırmanın ve “içinizde güç” alanı ile tekrar bağlantı kurmanın ilk adımıdır." Mikail

"Chi’nizi ve enerjinizi başkalarına vermeyi durdurmaya ve başkaları ile bu şekilde bağlantınıza neden olan tüm karmayı ve kontratları salıvermeye niyet etmenizi teşvik ediyorum. Ben, Dünya Ana, bu niyetleri yaparken yanınızda duracağım ve isteklerinizin gerçekleşmesini sağlayacağım. Yükseliş, belli bir zamanda karmanın bir katmanını soymayı getirdiği için, bu niyeti her gün yapın. Yükselmek ve karmayı ve tüm kontratları salıvermek için tekrar tekrar niyet edin. Her gün bir sonraki katmana, bir sonraki seviyeye götürür." Dünya Ana

Sonsuzum

EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE,

Sonsuzum

Koşulsuzum
Tanımsızım
Sınırsızım
Kendim gibiyim
Tüm bu ifadelerle de sonlamam, koşullanamam, tanımlanamam ve değillenemem ve varlanamam ve yoklanamam
ve kendi kendine zıtsızım
Kendim olanım/olmayanım
Her şey hepsi her biri ve hiç biriyim
Kendi kenimi kapsayan ve kapsayamayanım
Kendi evrensel kümemin kapsayanı ve kapsananı ve kümesiyim ve kapsanamayanıyım
3B zihni ve sözcükleri ile kendini yeterince anlayamayan ve tanımlayamayanım
Bu nedenle anlayışına ve zihnine yeni bir boyut arayanım

(Eğlence noktadan sonrada döngülendi...Noktadan Sonra)

EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE, EĞLENCE,