25 Ekim 2012 Perşembe

ÖZÜGÜR, ÜZGÜN; ÖZGÜN; İRADE




ÖZGÜN-ÜZGÜN TASARIMCI, ÖZGÜN MİMARİ, ÖZGÜN MİMAR

ÖZGÜR İRADE

ÖZGÜN İRADE

OYUN USTASI

18 Ekim 2012 Perşembe

RENK SESİ YAĞSIN

RENK SESİ YAĞSIN
RENK SESİ YAĞSIN
RENK SESİ YAĞSIN

6 Ekim 2012 Cumartesi

Düşe, düşten bir düş yağar ve düşten düşen düş, ayağa kalkar


Düşe, düşten bir düş yağar ve düşten düşen düş ayağa kalkar. Onun ayağa kalması uyanması ve düşünü uyanık görmesidir. Düşlenen gördüğünde olmasa bile, düşleyen, gördüğünün düş, düşünün gerçek olduğunu bilir. Uyandığında böyle olur. Ve görülen kabus değildir ama kabus bile olsa geçecektir. Güzel rüyaların değerlenmesi için kabuslar ve diğer rüyalar görülmüştür. Bir düş içinden uyanın sevgililer...

-----------------------------

Renk skalası ve tayfı dönerken bütün renkler beyaz görünür. Dönüşte bize bütün renkler beyazdır.. Başka bir deyişle dönen aklanır. Belki de bu nedenle Mevlana dönerek der ki neler olursan ol gel... Dönüş bir anlamda bunu anlatır belki. Ve dünyalar, güneşler hepsi döner... O halde durmak niye kendimize dönelim....

---------------------------

Ellerimiz iplerle bağlı ip çek oynuyoruz ortada bir kuyu var ve çekmeye devam edersek diğer yarımızı kuyuya düşüreceğiz ve buna rağmen gevşeyip diğer yarıyı kuyudan uzaklaştıracak yere kuyudan kaçmaya ve kendimizi kurtarmaya çabalayarak diğer yarımızı kuyuya çekiyoruz. Ve kuyuya düşen yarı diğer yarıyı kuyuya çekecek. Burada yapılacak tek şey var ipleri kesmek, ipleri kesilenin gerginliğinden diğerlerini düşürmeksizin bunu yapmak ya da en çabasızı kuyuyu doldurmak ve kapatmak. Ama belki de tüm bu oyunu öğrenmek için bunu biz yaptık ve unutup oynamaya başladık şimdi hatırladıkça oyun olduğunu unutuyoruz. Oyunu gerçek yapıyoruz, gerçeği oyun ve ipsizi tekrar bağlamaya çabalıyoruz çeken olmazsa düşeriz diye? Şimdi ipsiz ne yapsın?

------------------------------

Alice gibiyim
Kediye yalatmıyorum yaramı
Canavarla arkadaş olmalıyım
Onun gözlerini geri verebilirim
Buraya kadar tamam ama
Ama ben yine de ejderhayı öldürmek istemiyorum
Düşte ise tüm bunlar benim düşümse de,
Ejdarhayı sevmek mi bu
Ejderhaya acımak mı
Ejderha da benim düşümse
Düşümün parçası benim parçam ise,
Kendinden korkulan bir ejderhaya mı ihtiyaç duyuyorum düşümde
Sahte kişiliğin ölümü mü ejderhanın ölümü
Yüzleşmelimiyim artık onunla
Muhteşem gün var mı?
Gelecek mi?
Olacak mı?
Olmalı mı?
Eski Alice değil miyim?
Tavşan deliklerinden düş ülkelerime gidiyor muyum hala?
Oralarda kötü kraliçeler yok değil mi?

(Beyaz tavşan programcı diyorlar ben inanmıyorum.
Beyaz tavşan ve tavşan deliği ışık ve 5 e giden tünel (kordon) olmalı.
Ve onu açık tutan duygular, hayaller ve düşler olmalı.
İlk çocuklukta açık olanı, açık olanları hatırlatmalı masal
Çocukluğu hatırlatmalı.
O delikten çocukluğuna gitmeli yolcu.
Ama yine de ısrarla programcı diyorsa, o da, ejderha da, yüzleşmek için o delikte ya da oralarda bir yerlerde olmalı)

(Kasyopya Düşünce Kalıpları

Ruhun arzusunu bulmak için sahte kişiliğin ölümü
Oz Büyücüsü 6. yoğunluk ilhamlı)
------------------------

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=102094

"İlk baskısı 1865 yılında ilk baskısı yapılan Alice Harikalar Diyarında, sıradan bir çocuk masalı değildir. Kitabın ...yazarı Charles Lutwidge Dodgson, <ı>“Lewis Caroll” takma adıyla eser veren ünlü bir matematikçi, papaz ve fotoğrafçıdır. Klasikler arasına giren kitap, bu gün bile yalnızca masal kitabı olarak görülmez; matematik ve mantık eğitimi veren üniversitelerde, ders kitabı olarak okutulur.
Kuantum fiziğinin babası sayılan Neils Bohr, <ı>“Kuantum mekâniği üzerine düşünürken kendini kaybetmeyen kişi kuantum mekâniğini hiç anlamamıştır” derken, bilimle uğraşanlara bir <ı>“tavşan deliği”nde kaybolmalarını öğütlemiş olmalı."
"
Alice: <ı>Buradan gitmek için bana hangi yolu izlemem gerektiğini söyler misin?
Cheshire Kedisi: <ı>Nereye gitmen konusunda iyi bir anlaşmaya bağlı bu.
Alice: <ı>Neresi olduğunun önemi yok!
Cheshire Kedisi: <ı>O zaman hangi yol olduğunun da bir önemi yok.
Alice: <ı>Sonunda herhangi bir yere varsın da.
Cheshire Kedisi: <ı>Elbette varacaksın. Eğer yeterince uzun yürürsen.

Kara delikler, solucan deliği, tavşan deliği… Bugün neredeyse her deliğin başında bir bilim adamı duruyor. Olasılık hesapları, ihtimaller, teoriler sonsuz… Hepsi bir deliğin içinden geçip <ı>“Harikalar Diyarı”na ulaşmayı ümit ediyor. Ne var ki, Cheshire Kedisi’nin her defasında boşlukta yankılanan kahkahası, bilim insanlarına gitmek istediği yer için henüz yeterince yürümediklerini hatırlatıyor. "

http://www.youtube.com/watch?v=sGL2k5hUjUI
http://www.youtube.com/watch?v=YI4m-l2yRZA


------------------------

Neden sizli bizli konuşuyoruz diyebiliriz. Biz, sizide içeriyor ve kapsıyor. Biz içinde biz dersem ben dışında biz, siz olur. Benide kapsayan siz, biz olur. Bunun gibi kendimi bütünleşikşiklik içinde ayrışıklıta tutarak bölmeden ve ayrıştırmadan içsel bir kümeyle ben içinde bizliyorum. Bu komik gelebilir...

-----------------------




İki kişi aynı resme baktığında aynı şeyi görmez sanırım ve iki aynı ve özdeş olan soyutu taşımazda sanırım. Bu nedenle dünyanıza baktığımda bir silüet görüyorum ve olası çarpıklıklar ve onların giderildiği bir gelecek silütei görüyorum ve resimler arasındaki farkları buluyorum ve işaretliyorum ve bunun içinde bir çaba sarfetmiyorum bakıldığında bu yapılmış oluyor. Soyutlarınız olduğunu düşünüyorsunuz. Vicdan soyutunuz var sözde. Bu sözlerden yapma, somutlaştırılmış, tanımlı kabullerle koşullanmış sözde soyutlar, somut taşınıyor ve onlar değerleri süzecek yerde; çarpık değerlerden süzülmüş anlamsız nokta soyutlar gibi taşınıyor. Şunu demek istiyorum düşünce uzayınızla bütünleşmiş bir vicdan soyutunuz olsa resmi böyle görmezdiniz. Kabulle boyanmış duvarlarınız arkasını göstermiyor. İşte bu yüzden soyutlarımı doğrusallıktan kurtarıp daire ve hatta küreler yaptım ve içine anlamlar dolması için genişlemeye bıraktım onları.

Tüm soyutlarımı kaynaştırıp değerleseydim adı sevgi olurdu ve (tüm) soyutlarımın anlam genişliği kadar sevgim olurdu...

----------------------------------------

Barış savaştan sonra gelir
Önce değil
Bu nedenle önce savaş yapılır
Savaş yapmadan barış arıyorsan
Bulduğun barış değil savaşmamaışlık ve barışmamışlık olacak
Bu durumda oynayabilecekken oynamamış olacaksın
Barış ararken aslında barışı anlamak için savaş arıyorsun ve savaş oluşturuyorsun
Dinginlik ve uzak oluş barış mıdır?
O dinginlik ve uzak oluşun zıttında daha derin ve daha uzak savaş yok mu?...

Denemeden keşfetmek ve öğrenmek yapmadan etmeden bilmek var mı?
Olmayan izlenmez. izlediğimizden ne öğrendik?
Biz izlemesek ve film gişse yapmasa o filmi çekerlermiydi?
Ama yinede yanılgı içinde yanılgı buluşursa ve dönüş yolu unutulursa sorulardan emin olunamıyor.
Savaşı barışı anlamak için yaptığını unutmak böyle bir şey ve savaşı yapmadan barışa kaçmak karşı tarafa daha fazla savaş kaçırıyor.
Son ve baş birbirine bitişmiş ve son ve baş kalmamışsa; sonra daire olduğunu unutup kendini doğru sanarken doğrunun iki ucu da gerçek arayıp doğruyu uzattıkça gerçekten uzaklaşıyorsan ve uzaklaştığında bulanıkta olsa bunu farkettiyse bunu böyle yazmak gerekir. Doğrunu uzatmadan dönmek gerekir... Doğrudan dönüp daire olmak gerekir... Doğruya söz söylenmez ve o eğrilmez ve eğrilmezlik onu sabit tutar, bu biyerde ve bir yere kadar iyi, ancak sabitlik ve değişmezlik özünün aslı olsada fazla uzadığında algının yanılgısıdır. İşte bende aynen böyle yaptım fazla uzattım şimdi dönmeliyim....

-----------------------------------

Nereye gidersen gir aynı yere dönüp dolaşıp varacak olsaydın ve başlangıç gibi tek son olsaydı ve başlangıç ve son aslında başlangıç ve son değil aynı yer olsaydı kestirmemi arardın bütün yolları mı görmek isterdin? Şimdi bütün yolları görmek isteyene bulduğun kestirmeyi, kestirme isteyip istemediğinden emin olmadan anlatmak niye? Bunu yaptığında filmin sonu ya da senin kestirmen değişmeyecek olsa anlamı olur muydu? Yolu bilmek filmin sonunu bilmek gibi bu nedenle sürpriz finale oynamak ve diğerlerinin kestirmelerini kullanmamak ama bulduğun kestirmleri anlattığın geçmişin için yolun kendini değiştireceği ve gelecek yolların geçmişe bağlanan tali yolları olduğu ve o geçmişten yeni yollardan yüründüğü varsayımı nasıl olurdu?
----------------------------------

İki tane olmadan yapılamaz. İki kişi olmadan oynanamaz. Oynansa bile bunda iddia, rekabet ve taraflık olmaz. Tek başına kendinle oynayamazsan ve kendi hayalinden ikilik yaparsan sonra bu hayaldeki ikilikte kendini ayrılıkta görürsen geçmişte istediğin buysa bile kendi birliğinden uzaklaşmaya başlarsan ki görürsen yalnız oynayamıyorsun. Dışarıda diğerleri var içeride herkes. Ama içeride ya da dışarıda olmayı ve aslında içeride ve dışarıda olmayı sen istemedin mi? Ve iddia, rekabet ve taraflığı abartmadık mı? Zoru oynamak ve denemek geliştirir mi yaralanma riskin mi artırır?

-------------------------------

(Okul için) Veli toplantısında gittim bugün. Veli olarak tanımlandım bir yerde ve Veliliğin bana verdiği yetkiye dayanarak konuşuyorum... Ben Veliyim dersem kızmayın çünkü doğrularınızla doğrudur bir yerde ve bir noktada. Ve o bir yer ve bir nokta tüm yer ve noktaları içine almasada tüm yer ve noktaları içeren her yer ve her noktanın içinde bir yerdedir... İşte - Veli olan- noktam ve yerim diyor ki kör tanımsız düş görür. Onun düşü renkler ve şekillerdene bağımsızdır ve duygulardan yapmadır. Duyguları belki seslerle öğrendiklerinden yapar. Sağırın düşü ise seslerden bağımsızdır o da renkler ve biçimleri kullansa da sessiz duygulardan yapma düş görür... Anlatılmak istenen bu değil. Tanımsız, duvarsız ve kabulsüz düş vardır hepsi bu. O düşte düş billur ve berraktır ve bu (bilinen,kabul tanımlı) anlamardan arınımış bir anlamın kendini, renksiz ve biçimsizde olsa boyaması ve tanımsızca akması gibidir ki o duvarlara yargılara kabullere çarpmaz... Sonsuzlukta son edinmeden akar gider...



-------------------
Zamandan yapma oyunlar oynuyoruz. Bu ifadedeki çoğulluk tekillikten yapıldı ve zaman tekil olanı çoğul yaptı. Ve şimdi ise zamandan yapma oyun içinde oyundan yapma zaman kullanıyoruz. Ve o zaman geleceğe akmıyor gittiğimiz yöne akıyor ve kendimizi gittiğimiz yöne sürüklüyor. Sürüklenmek istediysek ve zamansız tekillikte istendiyse duruşlar ve karşı koyuşlar için ne öngörüldü. Elenmişlik ve kendinden ayrılmışlık mı? Özünü karşıtlıkla değerli ve değersiz gibi bir spektrum ve tayfla açtığını düşünüyorsan çok bildiğini sanansan, ya da sanmaktan öte öyle olansan bile değerli olan mısın? Elendiğinde kalan tortudur, tortuluk değerlilik midir? O halde sen uyumsuz bir fazlalık mısın? Tüm elenen aynı ise, incesi ya da kabası olmak seni diğerleriyle kaynaşmada ve eriyişte nereye koyar. Uyandığını ve aydınlandığını sanansan değerli olan mısın? Tüm bunlara rağmen eşitlik ve denklik arayan mı olacaksın, elenmiş değerlilikle eşitliktenmi ses çıkaracaksın, tortunun sesini deneyecek misin ya da karşıtında (karşıt tortulukta) ince özün. Buradaki denklenmemişlik ve çaprazlıklarda denklenmişlik sana, anlamadığın tortuyu kırma düşüncesi, ezme ve öğütme güdüsü verirse ve tortu kendini elekten geçenden değerli görürse, sanırım savaş başlar ama tortu haddini biliyorsa susmalı mı ya da kendi öğütülmüşlükten uzak öğütülmüşlükte mi tutmalı?


-------------------------------



Ağacın kökünden kesilecek olsa, ağacını kurtarmak için dalına yapışık olduğun bindiğin dalı keser miydin?
Dalın bir kaç yeşil daldan biri olsa bunu yapar mıydın?
Dalın hastalanmış ve ağacı kurutacak olsa bunu yapar mıydın?

Ağaç kurursa tüm dallar kurur ve daldaki can dalda değil ağaçtadır. Ve toprak beslemezse ağaç kurur. Ağaçtaki canda topraktadır. Ve bu sorular karamsar ve anlamsız sorular. Da
l kesilmez kuruyacaksa kendiliğinden kurur. Ağaçtan ayrılmaya çabalamak niye? Topraktan ayrılık düşlemek niye? Yine de dal olmadan ağaç, toprak olmadan ağaçlar olmuyorsa bile, bu böyleyse bile dal olmadığın bas bas bağrılırken kendini dal sanmak niye? Kendini dal sanana ağaç ve toprak olduğunu bağırarak dalı korkutmak, kurutmak niye? Hem çiçekte, hem yaprakta hem dalda hem ağaçta hem toprakta olmayı anlamak varken diğer dalları budamaya çabalamak, ya da tam tersinde çiçek açmamışa çiçek açmayı buyurmak niye? Çiçek açar dökülür sancı çeker meyve doğrurur. Meyveni sunmak varken ben çiçek açtım diye bağırıp çiçeğini yoldurtmak niye?


-----------------
Taşlar
Taşlar kırdı beni
Taş kırdı
beni
kırıldım
taş kırıldı
beni kıramayınca
ben kırıldım
kırdım

----------------------

Kırılgandım
Neden
Sert miyim
Neden kırılıyorum
Çok mu sertim
Kırılamaz olacak kadar sertleşebilir miyim
Kimse kıramasın beni
Ya kırılmaz olacak kadar esnekleşebilir miyim
Bana her gelenin dokusunda olsam, ya o ya ben kırılır
Ben daha sert olsam, o kırılır
Ben esnek olsam, o esner döner geri kendine
Ben çok esnek yumuşacık olsam o içime gömülür
Ben onu karşılayacak kadar esnek olmalıyım
Ya da karşılamamalıyım onu
İçimden geçip gitmeli
Yumuşaklıktan sertlikten arınıp bir yansı gibi
Delinmeden delinip giden mi olmalıyım
Böyle olsam varım yok mu olur
Kime sert, kime esnek, kime eter olmalıyım
Neye ne olmalıyım
Ayna olsam hepsine kendini geri yansıtsam
Bana her geleni geldiği yere geri yansıtsam
Bana yıkım gönderene geri yıkım mı gönderirim
Bunu kendime mi gönderirim
O zaman odak merkez gibi mi yok gibi olur muyum?
Kime neye ne kadar ne yansıtmalıyım
Her geleni kabul etsem dönüştürsem olur mu?
Gözlemci ışığı geliş açısıyla kırarken
Gözlemci ışığı bakış açılarıyla alırken
Gözlemci girdiyi hangi düşünce açısıyla almalı
Hangi düşünceleri hangi açılarla almalı
Girdi ışık hangi parametrelerle işlenmeli, süzülmeli, kırılmalı ya da geri yansıtılmalı
Her şey tepkisizlik ve eylemsizlikle içimden geçse etkilemeyen gözlemci mi olurum
Yok mu olurum
Çekim
Çekimsizlik ve çekimsizlikteki etkileşim nasıl?
------------

4 Ekim 2012 Perşembe

Gecende de gündüzünde de yıldız ışığı dolu


Bazen hatırlamadığın bir düş senin yaşanmışlığındır.
Düşümü gözlerim ışığa alıştığında (gelecekte) göreceğim (farkedeceğim) ve şimdi bunu biliyorum....

Sözlerim açık ve berrak olsun..
Beni kendime, kendimi bana anlatsın...
Diyeceğimi bilmediğim içimden dökülsün...
Boğazıma düğümlenen, duyguma düğümlenen, sözüme gelmeyen sözüme aksın...


Düşünüyorum ki;
Gökyüzüne doluşmuş uçan nesneler, herkes onlara bakıyor, onlarla ilgileniyor
Çocuk aldırmıyor buna ,onlar dünya dışından mı gelmiş içinden mi
Çocuğun dünyasının ne içinde ne dışında (hem içinde,hem dışında)
O çiçeklere bakıyor
Çiçekleri ezmeyin (diyor yerdekilere ( ve göktekilere))

Sözleri, sözler içinde tortulardan elesen, berrak söz ekmek tutar mı?
Yenilmeyen ekmek doyurur mu?

Akan suyun akışı gibi aksın sözlerim
Yol aramasın, kendiliğinden aksın
Şırıltılı sade ve dingin
Denize aksın
Kendini dingin anlatsın
Kendini, su gibi berrak, görüldüğü ve olduğu gibi
Duymak istediği gibi değil, yazmak istediği gibi değil


 Kendi dünyam dünya içinde küçücük, benim içimde dünyadan büyük

Sarmallı kanatlarla yüzüyorsa ve uçuyorsa zihninde anlamlar ve sözlere gelmiyorsa onun deyişleri...

Bir dokunsan yağmur yağacak içimden
Yoğuşacak tüm duygularım dokunuşunla
Bi dokunsan fırtına olacağım, sel olacağım
Bi dokunsan kayalara çarpacağım kendimi

Duygularım var adını koyamadığım ve onlar, bildiğim, duyduğum, inandığım her şeyden büyük ve çoşkun...

Hulk öfkelenince yeşil deve dönüşüyor ben ne zaman kendime dönüşüyorum
Çağırınca gelmiyor, isteyince olmuyor, yalandan yapmıyor. Ben ne biçim benim

Karanlıkta değilsin ve gözlerin alışacak ve ruhunun en derin ve karanlığında görmeyi öğreneceksin...

Zaman durdu sahilde
ve kendi sözlerin kendi sözlerinden çıktı.
Sözlerin içinden çıkan sözler, niyetin içindeki elenmiş berrak niyet gibiydi.
Bunu anlatmak için şunu denedi. Su bulanık olabilir ama berrak bir su olduğunu ve özünü bilir.
Karmaşalar dolansada zihninde biliyordu ki berrak niyeti ayrımlanabiliyordu.
Sözleri öylece bardağa döker gibi kağıda döktüğünde işte o bulanıklıkta dökülür
o ayrılmamış, ayrışmamış sudur
sudaki su, kendi başına ayrıklık ve duruluk iddia etmez
Bilir ki özü durudur o kendini damıtır buharlaştırır ve saflaştırır isterse (dönüşlerle kendine dönerse)
Bilir ki denizde birlikte duruluk var ve bulanıklıklar, algılar geçici
Bulanıklık kötülük ya da giderilmesi gereken değil bunuda bilir
İçine karışanlar ve özünde eriyenler tortular olurlar zamanla dibe çöker ve fosiller olurlar ve ondan ayrışırlar
İçinde bin bir renkli ve çeşitli yaşamlar başlar suyun
Bulanıklık olmadan duruluk tanımlanamaz ve bulanıklık ders
Özlük içinde başkalık bulur kendinde
                (İçinde yağmur doğurur Rıhtıma varınca rüzgar uzak eser sahile )
Bulanıklık içinde özünü bilme bulma ve bulanıklığı öğrenme ve duruluğu tanımlama
Ders vermeyeceğim kendime bu yanılgıya düştüm dersemde eksiğim öğrenmemde
Ama almam ve öğrenmem gereken dersse
Bilindiklik ve bilmek diye bir şey aslında yok gibiyse
Dersten derse tüm bilinenler tanınanlar ve tanımlananlar değiştikçe değişiyorsa
Örgülü bir ağ gibi örüldükçe ve şekil değiştikçe ifadeler ve anlamlar değişiyorsa
Sarmallı kanatlarla yüzüyorsa ve uçuyorsa zihninde anlamlar ve sözlere gelmiyorsa onun deyişleri
Düşüncenin ve niyetin saf odağı görmüş hissetmişsen bile ve değişmez ve sarsılmaz öz aynı ise isteğin algın ve niyetin ve tutkun neden sensin sorusunu soruyorsan

Koşullanmış düşüncelerle iyiliğe koşullanmışssan seni koşullayan ne
Koşullanmış düşüncelerle taraflığa koşullanmışssan seni koşullayan ne
Koşulsuzsun sen koşullardan arındığında ne iyilik kalır ne kötülük saf sevgi bütün anlamların içine dolar

Kendi dünyam dünya içinde küçücük, benim içimde dünyadan büyük
Sığamadım dünyanıza ama dünyama sığdı her şey,
Yalnız ve yorgun satırlar yazmak istemiyorum biliyorum
Pembe neşeli satırlarda yazdım, kimi sahte kimi gerçek gülümsemelerle, ama bilmiyorum
Güçsüz ve enerjisiz hissediyorum desem öyle değilim,
Paslı ve yorgun bir silah gibi ama dolu ve çalışmaya hazır
Biraz yağlanmam gerekiyor ve birde hedef vurmak için ve incitmeden vuran bir silahım ben
Boya tabancası ya da sersemletici gibi,
Ama biliyorum ki hazırımda ya da böyle kandırıyorum kendimi

Kelimelerim ve sözlerim var diyeceklerim var ve onlar kendinden bilindiği için öyle suskun oturuyor
Bir dokunsan yağmur yağacak içimden yoğuşacak tüm duygularım dokunuşunla
Bi dokunsan fırtına olacağım, sel olacağım
Bi dokunsan kayalara çarpacağım kendimi sularla,
Öğrendim demiyorum sana, biliyorum demiyorum sana,
Çocuk demiyorum
Çocuk olan benim ve ben senden öğreniyorum
Duygularım var adını koyamadığım ve onlar bildiğim duyduğum inandığım her şeyden büyük ve çoşkun
Duygularım var anlatamıyorum
Duygularım var sözlerim bana bile anlatmıyor
Bıraksan kanatlanıp uçacağım bazen ve bazen öyle yalnız ve çaresizim ki dokun bana ve sar beni
Hulk öfkelenince yeşil deve dönüşüyor ben ne zaman kendime dönüşüyorum
Çağırınca gelmiyor, isteyince olmuyor, yalandan yapmıyor ben ne biçim benim
Anlatacak ruh halimden başka bir şeyim yok

( Akan suyun akışı gibi aksın sözlerim
Yol aramasın kendiliğinden aksın
Şırıltılı sade ve dingin
Denize aksın
Kendini dingin anlatsın
Kendini su gibi berrak görüldüğü ve olduğu gibi
Duymak istediği gibi değil, yazmak istediği gibi
Duyulmak ve okunmak istendiği gibi de değil )

Kelimelerin kabuklarını soydum ve içine baktım
Soymadan önce kabuğuyla da tadına baktım
Yenmeyecek olduğunu öğrenmeden önce çekirdeğinde tadına baktım
Kelimelerim şimdi ister kabuklu ister çekirdekli ister özlü

(Bu anlatma, aktarma takıntısı beni bıraksın sade ve sade kendine iç döküş ve berrakça anlam olsun)

Sözler sözlerle harmanlandı
anlamlar anlamlarla harmanlandı
Sözler ve anlamlar birbirinden arındırıldı
anlamlar sezgilerden duygulardan süzüldü ve anlam olarak belirdi
Onlar kendilerini en iyi anlatacak sözcükleri aradılar
Sözcükler yetmedi
Barış ötesilikte, varış ötesilikte kavramımız yok çünkü, sınırlarımız o olana kadara kadar ve o sınırlılıkla belirlenmiş ulaşılmazlıkta özellere özel ( ilüzyon dünyası algısında)
Diğerleri anltıyorlar onlar sanki başkaları sanki başka bir yerden ve başka bir şeyler duyuyorlar onları özeller sanıyoruz
Sanıyorsunuz ki anlatıcılar özel şeyler yaşıyorlar, sanıyorsunuz ki anlatıcıların ulaştıklarına ulaşacaksınız
Kendi anlatışınızdan öte anlatış yok, kendi anlayışınızdan öte anlayış yok
Anlamadığınız şeyler şeyler söyleyenler bilin ki bir şeyleri anlamamışlar ve bilin ki sizi anlamıyorlar
Sözlerim kendime ve kendim içimde anlaşılmıyorsam bende anlamıyorum
Aydınlatmayan ( aydınlatamayan) aydın olur mu? (Uzak ötesi ve belirli (bilirli) eylemsizlik istisna))

( Neden aktarımcıyı oynuyorum düşüncemde ben kendime yazan olmak istemiyor muyum? Bu benim günlüğüm olsun ve özel olsun
Romancı gibi başkasına anlatıcı gibi yazsamda aslında kendime yazar gibi olsun
Şimdi anlatımım tam kendine yönelsin ve o kökten dışarı dağılımlansın )

Nice yol vardı yüründü
Yol yola büründü
Yol içinde yol var yollarda

( Kapalı anlamlar açılsın
Düş temizi olsun
Niyetim berraklansın ve berraklandıkça berraklansın
Sıkıntım ve yorgunluğum ve satırlarımı terketsin
Berrak essin rüzgarım kendime ve toz kladırmasın
Ilık ve dokunuşu esen, ıslığı tatlı, tonu güzel olsun
Sözler aksın içimden
Sözler içinde sözler aksın
Berrak anlamlar taşısın
Umut taşısın
Beni bana anlatsın
Dinginlik taşısın )

Bir çiçeğe baktı üç kişi. Biri uzaktan daha önce gördüğü bir resim gibi aldırmadı adını koydu onun diğerlerinden sandı. Diğeri süzdü çiçeği bir fotoğrafçı gibi detay aradı anlam açı ve yön ve renkler aradı. Diğeri sordu çiçeğe seni mi sormalıyım beni mi sormalıyım çünkü ben bilmem senin bilirliğini. Çiçek ona kendinden bahsetti ve diğerleri bu anlatılanları duymadı. Yolcununsa bu duydukları dün gece gördüğü ve unuttuğu rüyalar gibiydi duyduklarını hiç hatırlamadı. Yolcu yürürken öğrenmişti yolunda ve öğrendiğini bilmiyordu ve hatırlamıyordu bile. Keyifli gibiydi ve çiçekleri anlıyormuş gibi hissetti kendini. Kollarını açmış ışıltılı bir çiçek gibi gülümsedi güneşe dönüp ve yürümeye devam etti.

Sözleri ve görüntüleri olmayan bir düş/rüya/his/anlam gördüm gibi sanki. Duyguları ve anlamları tanımsızdı ve onu bu hikayeye sığdırmayı denedim. Kocaman bir rüya 3 saniyede görünüyor diyorlar ve ben berrak niyetimde düşte görülmüş ve unutulmuş ancak hatırlanmaksızın yaşanmış gibi bir anda 3 saniye de anlamadığım, hatırlayamadığım ve anlatamadığım bir yaşanmışlık edindim. Ve bunu hissettim. Hissettiğim o ki bu tanımsız hal, şekillerime, duygularıma sözlerime anlatılamıyordu ama istemiştim sözlerle duymayı ve sözler bana bunu hatırlattı. Bazen hatırlamadığın bir düş senin yaşanmışlığındır. Okuma yazma bilmeyen çocuğa harfler bir anlam ifade etmez ve harflerle anlatamazsın ona. Konuşmayı ya da anlatılabilecek ifadeleri öğrenmemişse. Gözlerin karanlığa alışmamışsa ışıktan çıktığında (karanlığa girdiğinde) karanlık görürsün ve gözlerin ışığa alışmamışsa karanlıktan ışığa çıktığında gözlerin yanar.

Gördüğüm rüyayı gözlerim alıştığında gelecekte göreceğim ve şimdi bunu biliyorum....

Neden yazmıyorsun dedi şakirt! Ben bir şey bilmem ki usta dedi! şakirt. Bilmen değil, anlatacağın olmak önemli olan. Anlatacağının bilgeliği değil önemli olan bilge onda görür ve öğrenir. Bilgeye öğret. O senin öğrencin.. İçini ister kağıda ister kaleme dök ama yine de en iyisi içini onu duyana dök. Bilgelik/bilgilik aktarılmaz dedi usta. Sen resmedersin herkes onda istediğini, gördüğünü görür. Resmedersin herkes gördüğü ve dilediği gibi resmeder kimi daha önce hiç görülmediği gibi, olmadığı gibi resmeder. Fotoğraf çekersin, usta dersin. ışık arar, açı arar, derinlik, güzellik arar. sevdiğinin, beğendiğinin, süzdüğünün resmini çeker. Çırak dersin, şakirt dersin. manzaraya bakar tüm manzarayı resme çeker sen bakarsın ve aradığını onda bulursun. Diğeri güzeli çekti, estetik çekti. Şimdi usta subjektifti ve çırak objektifti. hangisinin objektifi olanları gösterdi? Bu hikayede bu bir tesadüf isede teşbihte hata olmaz anlam arandığında mesel böyle uyuştu... Anlatılmak istenen oydu ki bilme ve söz ustalığı bilmek ve anlatıcılık değildir. Neden sözüm başkalarına gider bunlara neden enerjini harcıyorsun diyorsanız evet takıntılandım buna. Her değeri sahiplenmiş yiyiciler var ve duyanlar görenler bilenler susuyor. Çünkü susmaktan sözlerini unutmuşlar ve rüyalarını hatırlamıyorlar. Gerçek düşleyenler var. Gerçek duyanlar ve görenler onlar bir yerlerdeler, meydan boş kalmış, itler tepişiyor. Bilge, bunu demez evet ben şakirtim... Bilge susar... Bilge bilir ki öyle olan öyle olmalı ve o da öyle olanda kendisi ve kendi içinde ve bilge bilir ki bu çaba kendinle savaşın yansısı. Sen içini dök şakirt. Onda gören göreceğini görür... Sen, içini dök şakirt, ağla satırlarına. Acın görülsün ve resmedilsin ki şakirt, yensi boyansın, ilacı bulunsun, sen içini dök.. Sen var iç döküşüne bilgelik katma. Satırların kendini kendin gibi anlatsın. O filmlerdeki ağlama önceleri ve acı çekilmişlerden sonra pişmanlıklar ve sonlar öncesi tam anlama noktaları gibi, tıkanmış sözler ağlayışlarla kendini apaçık haykırır gibi olsun. Kalbindeki acı azalacak şakirt. Bunu böyle yaparsan azalacak dedi usta.. Şakirt ormana gitti. yola bakmadı dağa çıktı ve haykırdı. Dağ duydu onun sesini orman ve yer duydu. Gök resmetti hüznünü. REsim gökyüzünde yeniden boyandı ve orman ona yeni bir şarkı öğretti. Tüm bunları gece gördüğü düş gibi unuttu şakirt ama kalbindeki acı hafiflemişti. Şakirtin acısı belki eski bir ders. Üzgün ve kırgın olma sen elinden geleni yaptın. Daha fazlası geleceğini biliyorsun ama duymayana söz girmez. Karanlıktan görmeyene ışk girmez.. Herkes arar kendi bulur öğren şakirt sen veremezsin. Acı çekmeyi bırak şakirt. Aldatışta ve aldatılışta olanları görüyorsun. Masalları ve gerçekleri ve biliyorsun bu nedenle tüm bu acı. Bırak rüyanı hatırlama gecede kalsın. Uykuların berrak olsun... Karanlıkta değilsin şakirt gözlerin alışacak ve ruhunun en derin ve karanlığında görmeyi öğreneceksin... Duyuyorsan ve anlıyorsan sözlerim ışık olsun...

Sözleri, sözler içinde tortulardan elesen berrak söz ekmek tutar mı?
Yenilmeyen ekmek doyurur mu?
Ben de istemiyorum iç sızısı yazmak
Mayam tutmadı benim
Dünyanız bozuk desem o benimde dünyam
Ve acı çekiyorum bazen
Anlayamıyorum ve anlatamıyorum
Düşünüyorum ki gökyüzüne doluşmuş uçan nesneler herkes onlara bakıyor onlarla ilgileniyor
Çocuk aldırmıyor buna onlar dünya dışından mı gelmiş içinden mi
Çocuğun dünyasının ne içinde ne dışında
O çiçeklere bakıyor
Çiçekleri ezmeyin
Acıyın demiyorum
Ben öğrenemedim acımamayı belki acıyışım bilindik acıyışta değil bir çeşit ruh sızısı gibi ama
Öğrendim sanışım, unutuşum, görmeyişim
Gülüşlerim sahte sanki ve sızılarım gerçek gibi
Bittikten sonra yok gibiyse de bitmeden önce var gibi
Her şey yerli yerinde
Her neyse bu aldırmıyorum ben ve çiçeklere bakıyorum
Lütfen çiçekleri ezmeyin
Onlara basmayan yollarınız var
Ben öğrenemedim açmamayı
Taş deliği bulsam oradan açıyorum
Karı delip açıyorum
Toprağa değsem açıyorum
Suya değsem açıyorum
Yağmurda, rüzgarda açıyorum
Pembeyim ben görünce ve he renkteyim
Demişti çiçek sanırım yolcuya
Yolcunun sızısında (duyusunda) da tüm bu cümleler ve ifadeler vardı ve
İhtiyacı yoktu sözlere yolcunun

Neden sözler arıyorsun yolcu
Neden öğreticiler arıyorsun
Neden öğrenmişler arıyorsun
Sensin o,
Senden fazlasını bilen yok
Senden fazlasını duyan yok
Sızına hapsetmişsin sözlerini
Kendine konuşsan, kendini duysan, sözlerin de ağlatacak seni biliyorsun
Ağlayışların derinlerde ve ağlamalı değilsin evet ama
Ruhum var mı sorusu için başkaları için içiniz sızlıyor mu diyor Kasyopya
Sözlerinden öte duyduklarından, gözlerinden öte gördüklerinden sızlıyor ruhun
Bir şeyler yapabilirim ama yapamıyorum, yapmıyorum sanıyorsun
Sen altında olmasan yağmur tenine değmeden toğrağa iner
İnancın ve duyuşun sen bilmesende bi şeylerin önündeyse o şeyler durur
Bir şeyler yapmıyor ya da yapmalı değilsin aşık
Hiç duyulmayan bir ses değilsin
Varsınlar şarkılarını söylesinler
Senin sesinde yeryüzünde geziniyor unutma aşık sen değersiz değilsin
Kaya oturduğu yerde oturur neden oturur sence oradan yaşama ne katar
Evinin duvarları seni korur aşık
Söz dilden çıkmasada kalpten çıktımı çarpmadık kulak bırakmaz onu duyan duyar
Sen yerindede ağırsın aşık ve sen değerlisin
Üzme kendini
Her çiçek söyler bunu sana sen duymasanda
Duymak istiyorsan kulağını aç
Her çiçek sana söylüyor ama sen sabah unutuyorsun bunları ve hatırlamıyorsun çünkü aslında duymak (hatrılamak) istemiyorsun
Ağlamak istiyorsan ağlamak isteme yaş isteme
Yırtılsın açılsın özündeki taşkın o sel olur akar
Bağa, dağa sığmaz taşkını,
Umutsuz ve karamsar sanma bu sözlerimi
Notalarım her yere dokunur
Gezer evinin duvarlarını
Yazmayanı, yazdırmayanı, yazmaz sanma
Çarpar durur dalgalarım
Sesleri çarpar
Dalgalarla dalgalar içiçeler
Denizlerle denizler içiçeler
Kendine sağda solda sözler arama
İçindeki sözler sözsüzde anlatırlar onları dinle
Sözleri, sesleri ve görüntüleri olmasın ve hatta anlamları bile belirmesin
Gece yıldız görünür etraf görünmez, gündüz yıldız görünmez güneş görünür etraf görünür
Gecende de gündüzünde de yıldız ışığı dolu
Ve sen değerlisin unutma
Her bir değerlidir

----------------------------
Savaş kapıda mı?

Şimdi kapıya baktım ve savaş kapıda değildi. Barışı gördüm ve selamlaştım. Ve hatta davet ettim umarım kalırsın bende uzun süre. Biraz takılalım dedi. Umarım hepimiz bir gün barışa kapımızı açarız.
Bizler gücümüzü hükümetlerimize, seçilmişere ve diğerlerine verdiğimize inanıyoruz. Onların her şeyi yaptığına, dünyada olup bitenleri değiştiremeyeceğimize ve açıkçası kontrol edildiğimize inanıyoruz. İstediğimiz dünyayı biçimleyemeyecimize, dışarıda biçimlenmiş çarpık ve bozuk ve saçmasapan bir resmin içinde yaşamamız gerektiğine. Suritye uçak düşürmüş. Açıklamları bulvar basınından kenarlardan köşelerden okuyoruz. Çıkıp sormuyoruz tüm bu hükümetler, siyasiler herşeyde olduğu gibi bunda da neden gözümüzün içine bakarak yalan söylüyorsunuz mesele ne. Kapalı kapılar ardında yaşanıyor her şey. Savaş senaryoları, acılar, tüm her şeyi olup biteni film izler gibi izliyoruz. Film kritiği yapar gibiyiz. Bu savaş ve bu gerçek dünya. Belki de ki hiç bir acı savaştan büyük olamaz ve kazananı yok. Ölümler, acılar, insan hafızasına ve insanlık tarihine kazınmış ağır yaralar. Sanki bu dünya da değiliz de misafiriz ya da izleyiciyiz. Bir grup seçilmişe bırakılmış bırakılmış bu mesele ve savaş bizim dışımızda çıkacak ve biz müdahil olacağız öyle mi? Bu mu gerçek? Bu mu olan? Bir kişi bir diğerini kırdı. Savaşalım mı? Biri diğerini öldürdüyle başlarsak tüm dünya birbirini mi öldürecek? Dava güdersek herkes herkesle kanlı. Geçmişte herkes herkesle savaştı. Önemli olan birlikte uyum ve barış içinde yaşamak isteyip istemediğimiz. Ne yani taviz mi verelim diyebilirsiniz. Ben ülkelerderden, milletlerden bahsetmiyorum. İnsan olarak, insan onuruyla, birlik, uyum ve barış içinde içinde yaşma düşünden söz ediyorum. Ve bu düş istenirse gerçek yapılabilir. Anlamazsak, unutmazsak ve affetmezsek her zaman savaşacak bir şeyler buluruz. Barış olduğunda savaş ve acı kalır mı?
Gücümüz var ve istersek görebiliriz. Hemen şimdi denyebiliriz. Dünyada 7 milyar insan yaşıyor. 3 büçuk milyar+1 insanın katılımıyla bir barış etkinliği tertipleyebiliriz. Hemen şimdi aynı anda belirleyeceğimiz ileri bir tarih için sosyal paylaşım sitelerinden tüm dünyaya ulaşabiliriz. VE üç buçuk milyar bir insan o gün işimizi gücümüzü bırakıp sokaklara, meydanlra, konser salonlarına inip barış haykırabiliriz. DÜnyada hayatı durdurabiliriz. Parlamentolarımızdan söz almadan durmayabiliriz. Bunu yapamayız diyorsak kendimize ve gücümüze inamıyor muyuz diye soramalıyız. Sosyal paylaşım sitelerinde bize gülerler, önemsemezler, bi sürü abidik gubidik şey ve etkinlik içinde kaybolup gider diyorsak; bi sürü abidik gubidik şey içinde ayrışıp gitmiş, kaybolup gitmiş hayatlarımız var, gerçek değere değer vermeyi unutmuşuz, insana saygıyı, güzeli onurlandırmayı unutmuşuz diyebiliriz.
Şunu açık yüreklilikle soruyorum. Üç buçuk milyar bir insan işi gücü bırakıp yaşam akıntısını durdurup, gündelik standart tüketimini ve hatta ekonomik faaliyetini durdurup bir gün aynı anda sokaklara inip barış dese ve tüm dünyadan söz almaksızın durmasa, barış yaratmadan, barış sağlamadan durmasa bunu başarabilir mi başaramaz mı? İşte savaşsızlığın reçetesi, birlik barış ve uyum istiyorsak reçetesi. Savaş mı istiyoruz. Bunu yapamayız. Yapabilirsek barış olur ve istersek yapabiliriz ve yapamasak bile samimiyetle deneyebiliriz. Meşhur sözdeki gibi gene deneyip gene yenilir ve her defasında daha iyi yeniliriz.
Dünyada 7 milyar insana gıda üretecek arazi mi yok? Birlikte geliştiririz
Dünyada 7 milyar insana gıda üretecek iş gücümü yok? Birlikte üretiriz
Dünyada bize yetecek kadar enerjimi yok? Alternatif enerji sistemleri geliştitiririz? Her kente onlarca güneş ve rüzgar enerjisi üretebilecek tesis ve altyapıyı birlikte kurarız? Para mı yok? Paramı lazım, hammadde ve işgücü ve işte iş ve para?
Tüm bunlar değil olmayan bizim kendimize ve birbirimize inancımız yok, oratak düşlerimiz ve ideallerimiz yok, birlikte yapma ve başarma azmimiz yok. Bizler alışmışız tek kurtarıcılara. Bizde birlik yok. Kapıda savaş yok. Savaş kapıda değil. Gelmeden kovdum. Savaş giremez içeride barış var asılı dışarıda.

-------------------

Çünkü bütün anlamların kavramların ve onları oluşturan değerlerin tümü sevginin ayrımlarıdır
Bağıllı bir tutku, isteme, özneye değer verme değildir sevgi.. Tüm özneye değer versen bile bu sevgi olur mu? DEğer vermenin kendisi değil mi sevgi? Ve o değer duyma içinde tanımlanabilir mi? Duymanın kendisini oluşturan ses içinde tanımlanabilir mi?
Tüme tüm duygusuzluk gibidir. Taraf yok, başka yoku anlamak gibidir sevgi.
Bu tanımlama eksikse ve ki eksiktir yakın değilse o kendini daha da yeni tanımlasın
Bir oyun hamurun var ve onu istediğin gibi toplayıp dağıtabiliyorsun onu karıp karıştırıp farklışatırıp çarpıştırabiliyorsun ama sonra onu toplayıp toparlayıp bir araya getirdiğinde bir hamur oluyor. Sen hamur parçası olduğunu anladığında ve anlamaya devam ettiğinde sevgi oluyor. Ama ozaman ne iyi ne kötü ne başka kalıyor ve ne de amaç sadece belki bu dersin anlamını çözmek isteğinin, keşfetmeden bilmek isteğine yerine bırakması gerektiğinin daha çok farkına varmak
Öğrenmeden bilmek istiyoruz ama .. çünkü bilmeden yapmak olur mu? Keşfetmek ve bilmekte bir son arıyoruz... Kelimelerle verilebilecek tüm yanıtlar verilse bunun bir anlamı var mı? Ama bu cevabın devam etmek için enerji sağlamadığı kesin... Bir şey eksik
Ve bunu kabul ediyorum bir şeyler eksik ve ne olduğunu bilmiyorum. bunun hep eksik kalıp kalmayacağını bilmiyorum. Yaşamı ayakta tutanın bu olup olmadığını bir arayış var ve doyumlanmak istiyor ve doyumlansa arayış biter.. Neşe ya da mutluluk içinde sonsuzlanmak değil cevap bu cevap değil bunu görüyorsan?
Cevap şu değil dersin öğrensen bile sonrası yaşa ve öğren keşfet duygu eksik? Son olmayışı kavrayamamak diyebilirsiniz ama eksik
Sevgi eksik kalan mı? Bu katın dersi bu mu? Bu katta bulunan sevgi arayışı ve sevgi bu katta bulunmayan mı?
Bu seviyedeki duygulanım ve algılanım ile;
Mutlak olamaz mutlak olsa mutlak olan mutlanlandıkça mutlaklanmaya devam eder ve zaman sıfırsa her şey sıfırsa onun mutlaklanışına erişmek ve mutlaklanmak bile mutlaklık sağlamayacak.. O salt mutlak ya da sonsuz döngüde mutlaklanışa devam ediş olacak... Mutlaklık arayışı sana yaratım ve planlama güdüsü sağladı diyelim yarattın ve deneyimledin ve tümledin tekrar tekrar yarattın ve deneyimledin sonsuzlukta yaratabileceğin sozsuz zaman mekan ve diğer algıları yaratıp deneyimlemeye devam ettin ne öğrendin ki sıfır olduğunu ve sıfırdan bir olabileceğini mi??
Bu eksik mi? Mutlaklık ve mutluluk bilmeyiştir ve farkında olmayıştır cevapsızlık ve sorusuzluktur akıp gidiştir dersek bu kata dönüş-geziş anlam kazanır mı? 1-7, 2-6, 3-4 ve 5 .. Tümodaklılık 7 ve kök noktası 5 ya da 4 mü?
Teklik / Teklik İçinde Çokluk / Bizlik ve Benlik Sorunsalı
Hepimiz birsek hepimiz ve aslında her birimiz tüm deneyimleriz ve tümünü mü deneyimleyeceğiz? Tümünü mü deneyimliyoruz?
Bölünmüş bir ben ya da ben algısı olarka kendini ayrılaştırmak ayrı görmek nereye kadar ve nasıl? Neden Laura kendi gemisinde? Çokkutupluluk, kutupluluk, ayrımlaşmış çekimsiz ben kutupluluk mu?

İlk Yaratıcılık
Şafağı Getirenler Pleiadeste ilk yaratıcı olarka çevirilen kavram Kasyopya metinlerinde baş yaratıcı olarak bize dönüyor ve sanırım kavram böylelikle düzelmiş oluyor. İlklik ve sonluk olmadığına göre ? Sanırım biraz anlıyorum gibi ama bir şeyler eksik? Baş Yaratıcının yani onun yolculuğunda herkes o olanın yani sen ben biz ve o olanın her şey olanın yolculuğuyuz yani hepimiz ve yakın bir söylenişle aynı ben duygusuyla, aynı çekirdek özde duyulan ve titreşen bir ben duyusuyla tüm deneyimliyoruz yani her birimizin tümü tek tek deneyimlemesi sorunsalı değil zaten olan bu ama kendi gemisinde olmak?

 Satırlarım eskidi ama ben değişmedim.

Sözlerim açık ve berrak olsun..
Beni kendime kendimi bana anlatsın...
Diyeceğimi bilmediğim içimden dökülsün...
Boğazıma düğümlenen duyguma düğümlenen sözüme gelmeyen sözüme aksın...

Arayışım ne, arayış ne... Amaç var mı? Amaç edinmek ve ona ulaşmak için çabalamak ya da hayaller kurmak onları gerçekleştirmek için çabalamak ya da çabalamaksızın onların gerçekliğini görmek sınamak doyum getirir mi?
Bir tasarlayıcı özgün planlamacı olmak yaratımlarının içinde olmak ya da varoluşu derslerle öğrenmekin getirisi ne ve neden içindeyiz? Kendine inandığında neler yapabileceğine inandığında ve her şeyi yapabileceğine inandığında her şeyin mümkün olduğuna inandığında artık deneyimlemenin bir anlamı kalıyor mu? Bu soruları cevaplayan yoğunluk ve deneyim hangisi? Olasılıklar soznsuzsa sonsuzun ötesinde bir keskin bilirlik zaten her şeyin mümkünlüğü ve deneyimlenebilirliğin sozsuz olasılıklarının biliniliğinin anlamsızlığı değil mi? GEçmiş ya da gelecek olasılıkların gözlemlendiği bir deneyim gerekli mi? Fiziksel varoluşlu bir 6. seviye var mı? Ya da şöyle sormalıyım bugün 3. seviyeyi deneyimlediğimiz gibi giderek evrimleşerek ve ilerleyerek gideceğimiz bir 6. seviye var mı? Tüm bu yorgunluğun, sıkıntının, kasvetin ve tükenmişliğin pozitif zihinsel tutumla tutunum ötesinde mutlaklandığı ve gerçekten anlamlandığı bir hal ve oluş var mı? Bu deneyimi anlamlı yapan ne? Neden bu sorular sorular sorulurken cevapları erişerişilebilir değil erişielebilirse neden anlaşılabilir ve deneyimlenebilir değil, eksik olan ne? Neden eksik hissediyorum? Tüm bu sorular atakılmam gereksiz bir paranoya ya da ruhun acılarını görmezden gelerek yarattığım takıntılı bir gerçeklik mi?
Sevgi ne gerçek sevgi ne o duyulan mı? Öz hal mi oluşsuz oluşmu o? Ne o sevgi?
Başarmışlık, gerçekleştirmişilik ve mutlaklık ötesi doyum var mı? Mutlaklık nokta ve son gibi arayışın beklentisi mi? Mutlaksızlık mı seçimlenmeli? Tüm tanımsızlık tüm zıtsızlık içinde tüm öğrenmişlik birikimi, şimdideki nihai mutlaklık mı amaç var olmak anlamlı mı? Var olmak ötesi var mı? Var olmak ötesinde öğrenmişlik kaybı var mı?
Öz zeka deneyimsizlik içinde duyumsanabilir ve deneyimlenebilir mi? Zeka biliş, duyum ve deneyim farkındalığı oluş ve gerçeklik içinde mi sınanıyor? Tüm bu sorular sorulduğunda öncesi rüyalı bir geçmiş deneyimlenmiş ve bugün ve şimdi yaşanır mı oluyor?
Big bage mi gidiyoruz big bangten mi geliyoruz? O sıfır tek şimdi de her ayrık zaman bir big bang mi? Sıfır içinde oluş ve deneyim var mı?
TÜm bu sorular kendini daha iyi bir ifade ediş ya da anlam kazansa ve sorulsa ve cevapları bilinse bile - öğrenilmeksizin ya da öğrenilerek- ne ifade edecek? Bu ifade sevgi mi?
Yaratım ve deneyimlenebilirlik içinde doyum sağlansa bile sağlanan doyum mutlakta ve deneyimlenebilirlik dışında taşınan bir doyum edindiriyor mu?
Doyum arayışı var mı? Sevgi gerçek doyum mu? Devamlılığını sağlayan ne? Onu doyumlu yapan ne?
Öz değer ve öz keşif ve tüm ve tam bilinçlilik ve bilirlik, ne olduğunun, varlığın ne olduğunun ve tüm oluş/oluşların tüm/tam ve toplam bilişi edinilebilir/sağlanabilir en yüksek değer zeka ve biliş edinimi ne sağlayacak? Mutlaklık ve sevgi mi? Bunu edinme isteği deneyimin akışına bırakılmaksızın bilme ve öğrenme isteği ters yönlü bir çaba mı? Nedemn deneyim içinde unutup kaybolup gitmek ve gerçeklikte fiziksel mutluluklar aramak yerine içsel bir biliş tatmin arıyoruz? Neden varoluş sorusuna daha keskin bir biliş ve yanıt sağlayamaksızın güzdelik yaşamı yaşamakta bile zorlanıyoruz? TÜm bu zıtlıklar niye?
Tüm bu sorulara sözler yeterli ve keskin cevaplar sağlasa bile o cevaplar gerekli mi ve neden? Aradığım bu değil ama ne? Neden bu sorunun bir cevabı yok ve neden bir tatmin doyum ve ruhun arzusu diyebileceğim bir yanıt bulamıyorum? Ruhun arzusu yok mu? Ya da yokluğa mı gitmek istiyor?

-----------------

Özün devinimi içinde her şey mümkündü. Mümkünlük oyun bahçaleri gibi evrenler vardı... Özün öğrenmek istediği içinde ayrımlaşıp, kıvrımlaşıp kendini kendi evrenine çekiyordu. Bu evrenlerden birin...

--------------------

Ben kovuldum kendimden,
Kendim ayrımlaştım dersem, sevmezmiydim kendimi?
Bir içinde iki tane olamaz mıydım?
Ya da olmadım mı?
Ama en çokta kovuldum kendimden
Ve beni üzmeyende bu işte
Ve eksik kovmuş ya da eksik kovulmuş hissediyorum gibi
Bir şeyleri eksik bırakmışım ve tamamlamamışım gibi
Bunu bugün değil, ayrılırken ve kovarken ve kovulurken ve kaçarken yapmışım gibi
Öğrenmek ya da dersler değil bu
Düşünüyorum ki bunda öğrenilecek bir şey olsa öneceden biliyor olurdum
Bunu şimdi bilmiyorsamda hissediyor olurdum
O zaman eksik hissetmeyi, bilmemeyi ve kendinden kovulmayı öğreniyorum ben
Ama bunda da bilmediğim bir şey yok
Biliyordumsa neden ve bilmiyordumsa neyden öğreniyorum
Kendimdense öğrenişim bildiğimi öğrenişim kendimden
Benim olmaya ihtiyacım mı var
Öğrenmeyi mi öğreniyorum ben
Bilineni mi
Bilinmeyeni
Bilinen ya da bilinmeyen olmadığını mı?
Ben, ben olmayan ben arıyorum
Bulduğumu sandıklarıma biriz ve aynıyız dediler
Anlamaya çalıştım gibi ve inandım gibi
Ama en çokta öyle kabul ettimden sapmış öyle öngördüm ve varsaydımdan ne öğrenirdim gibi
Ben başka arıyorum
Ben beni tanımlayacak, beni ispatlayacak dışlık arıyorum
Kapsamımı dışan gören ve ve içimdekini bana diyebilecek olan
Ben kendimden ötelik ve kendimden dışarılık, dışlık arıyorum
Bana diyecekten öte, inançtan öte bilirlik arıyorum
Bana diyenin isparından öte ispat arıyorum
Sesler yetmiyor
Mucizeler inandırmaz
Gözümün öünüde bu oluş desen beni gezdirsen oralarda her şey olsa
Orada sonsuzluk olsa ben kimimi bana veremezsin
Ne ölümü ne kalımı ne varlığı ne yokluğu
Olmayan oldum ben
Doğmayandan doğdum ben
Buyum ben
Bilmek inanç mı
Olmak varsayım mı?
Kabul, varsayım ve inanç içermeyen ve barındırmayan bilmek ve bilgi var mı?
Cevabını arıyorum
Kendini, tüm dışındalıktan, kendinini dışındalıktan yoktan bilinmeyenden olduğun gibi var görüp görebilir, bilebilir ve duyabilir misin?
Ben bunu verecek bir yedinci seviye ya da mutlaklık olduğuna neden inanmadığımın neyin eksik olduğunun cevabını arıyorum (Yedinci seviye ve mutlak varsa bile -içinde-)
Sevginin ne olduğunun ve onu neden anlayamadığımın cevabını arıyorum
Onu her anladım sandığımda onun anlamının duygular ve kavramadışı bir anlama yöneldiği ya da tüm duyguları ve anlamları içerebileceğini hissediyorum
Bu duyduğum sevgi adını verdiğim sevgi değil biliyorum
O eksik hissettirmeyen mi, tatmin, son ve doyum aramaksızın dingin ve yeterli hissettiren mi bilmiyorum
O ötelik, dışılık ve hatta diğerlik aramadan kendini sayış mı bilmiyorum
Bu böyleyse neden bu katın amacı ve dersi olsun
Bu kat unutmak içinde özgürce yaşam ve hissediş katı gibi görünüyor
Tüm bunlar sorulduğunda ve cevapsızlık, mutlaksızlık tüm bu anlamlar içine doluştuğunda bu katta ...
Yokluk nedir?
Yokluk yok mudur?
Var edilmemiş midir?
Yokluk var mıdır?
Vardırsa ve yok ve unutmuş olduysak ya da olabileceksek tüm bu öğreniş niye ve neden
Sonsuzda sonsuz tutulan bilinç ya da ben, benlik olur mu?
Karedeliğe gidiş bu mu?
Yediye buradan da gidiliyor mu?
Tümlük deliğe gider mi?
Işık bir kaynak değil ve sönmeyecek mi?
Zeka uyumaz ya da dinlenmez ya da unutmaz mı?
Neden bu soruların anlamları zihnimde belirmiyor
Ve anlamsızlık içindeki bu sorular ve cevaplar neden doygun hissettirmiyor?
Tüm bunlar ve ötesi cevaplanmış ve anlamlanmış olsa ne olacak
Tek cevap bu mu?
Sevgi
Bütün anlam bu ifadeden mi ibaret
Ne anlatıyor bize sevgi
Olmayı kabullenmek mi?
Kendini kabullenmek mi?
Kendimi kendimden kovmuş ve kendi kovulumumu, ayrılığımı sorgularken kendimi sevmezmiydimi sorarken sevgiyi biraz olsun anlamış ve yaratmışım gibi
Sevgiyi anlamak ve yaratmak için kendimi kovdum sanmışım gibi
Kendimi sevmiyordumsa halinde, kendimi bilmiyordumsa halimde o yokmuş içinde varmış gibi
Tüm bildiğim bu
Ve gelecekte göreceğim
Ben içinden ve ben dışında ben ötesinden ben duyuş varmı göreceğim
Biz duyuş var mı göreceğim
Bizi bir duyuş var mı göreceğim
-Yoksa- yaratacağım
-Yaratılıyorsa- zaten yarattım
Ve bunda varsayım olmaz gelecekte tüm bu mümkünlükleri yarattım
O halde deneyimleyeceğim
Aşağıdaki sorular ve tüm bu şeyler ne bilmiyorum
Ama öğreneceğim