6 Ekim 2012 Cumartesi

Düşe, düşten bir düş yağar ve düşten düşen düş, ayağa kalkar


Düşe, düşten bir düş yağar ve düşten düşen düş ayağa kalkar. Onun ayağa kalması uyanması ve düşünü uyanık görmesidir. Düşlenen gördüğünde olmasa bile, düşleyen, gördüğünün düş, düşünün gerçek olduğunu bilir. Uyandığında böyle olur. Ve görülen kabus değildir ama kabus bile olsa geçecektir. Güzel rüyaların değerlenmesi için kabuslar ve diğer rüyalar görülmüştür. Bir düş içinden uyanın sevgililer...

-----------------------------

Renk skalası ve tayfı dönerken bütün renkler beyaz görünür. Dönüşte bize bütün renkler beyazdır.. Başka bir deyişle dönen aklanır. Belki de bu nedenle Mevlana dönerek der ki neler olursan ol gel... Dönüş bir anlamda bunu anlatır belki. Ve dünyalar, güneşler hepsi döner... O halde durmak niye kendimize dönelim....

---------------------------

Ellerimiz iplerle bağlı ip çek oynuyoruz ortada bir kuyu var ve çekmeye devam edersek diğer yarımızı kuyuya düşüreceğiz ve buna rağmen gevşeyip diğer yarıyı kuyudan uzaklaştıracak yere kuyudan kaçmaya ve kendimizi kurtarmaya çabalayarak diğer yarımızı kuyuya çekiyoruz. Ve kuyuya düşen yarı diğer yarıyı kuyuya çekecek. Burada yapılacak tek şey var ipleri kesmek, ipleri kesilenin gerginliğinden diğerlerini düşürmeksizin bunu yapmak ya da en çabasızı kuyuyu doldurmak ve kapatmak. Ama belki de tüm bu oyunu öğrenmek için bunu biz yaptık ve unutup oynamaya başladık şimdi hatırladıkça oyun olduğunu unutuyoruz. Oyunu gerçek yapıyoruz, gerçeği oyun ve ipsizi tekrar bağlamaya çabalıyoruz çeken olmazsa düşeriz diye? Şimdi ipsiz ne yapsın?

------------------------------

Alice gibiyim
Kediye yalatmıyorum yaramı
Canavarla arkadaş olmalıyım
Onun gözlerini geri verebilirim
Buraya kadar tamam ama
Ama ben yine de ejderhayı öldürmek istemiyorum
Düşte ise tüm bunlar benim düşümse de,
Ejdarhayı sevmek mi bu
Ejderhaya acımak mı
Ejderha da benim düşümse
Düşümün parçası benim parçam ise,
Kendinden korkulan bir ejderhaya mı ihtiyaç duyuyorum düşümde
Sahte kişiliğin ölümü mü ejderhanın ölümü
Yüzleşmelimiyim artık onunla
Muhteşem gün var mı?
Gelecek mi?
Olacak mı?
Olmalı mı?
Eski Alice değil miyim?
Tavşan deliklerinden düş ülkelerime gidiyor muyum hala?
Oralarda kötü kraliçeler yok değil mi?

(Beyaz tavşan programcı diyorlar ben inanmıyorum.
Beyaz tavşan ve tavşan deliği ışık ve 5 e giden tünel (kordon) olmalı.
Ve onu açık tutan duygular, hayaller ve düşler olmalı.
İlk çocuklukta açık olanı, açık olanları hatırlatmalı masal
Çocukluğu hatırlatmalı.
O delikten çocukluğuna gitmeli yolcu.
Ama yine de ısrarla programcı diyorsa, o da, ejderha da, yüzleşmek için o delikte ya da oralarda bir yerlerde olmalı)

(Kasyopya Düşünce Kalıpları

Ruhun arzusunu bulmak için sahte kişiliğin ölümü
Oz Büyücüsü 6. yoğunluk ilhamlı)
------------------------

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=102094

"İlk baskısı 1865 yılında ilk baskısı yapılan Alice Harikalar Diyarında, sıradan bir çocuk masalı değildir. Kitabın ...yazarı Charles Lutwidge Dodgson, <ı>“Lewis Caroll” takma adıyla eser veren ünlü bir matematikçi, papaz ve fotoğrafçıdır. Klasikler arasına giren kitap, bu gün bile yalnızca masal kitabı olarak görülmez; matematik ve mantık eğitimi veren üniversitelerde, ders kitabı olarak okutulur.
Kuantum fiziğinin babası sayılan Neils Bohr, <ı>“Kuantum mekâniği üzerine düşünürken kendini kaybetmeyen kişi kuantum mekâniğini hiç anlamamıştır” derken, bilimle uğraşanlara bir <ı>“tavşan deliği”nde kaybolmalarını öğütlemiş olmalı."
"
Alice: <ı>Buradan gitmek için bana hangi yolu izlemem gerektiğini söyler misin?
Cheshire Kedisi: <ı>Nereye gitmen konusunda iyi bir anlaşmaya bağlı bu.
Alice: <ı>Neresi olduğunun önemi yok!
Cheshire Kedisi: <ı>O zaman hangi yol olduğunun da bir önemi yok.
Alice: <ı>Sonunda herhangi bir yere varsın da.
Cheshire Kedisi: <ı>Elbette varacaksın. Eğer yeterince uzun yürürsen.

Kara delikler, solucan deliği, tavşan deliği… Bugün neredeyse her deliğin başında bir bilim adamı duruyor. Olasılık hesapları, ihtimaller, teoriler sonsuz… Hepsi bir deliğin içinden geçip <ı>“Harikalar Diyarı”na ulaşmayı ümit ediyor. Ne var ki, Cheshire Kedisi’nin her defasında boşlukta yankılanan kahkahası, bilim insanlarına gitmek istediği yer için henüz yeterince yürümediklerini hatırlatıyor. "

http://www.youtube.com/watch?v=sGL2k5hUjUI
http://www.youtube.com/watch?v=YI4m-l2yRZA


------------------------

Neden sizli bizli konuşuyoruz diyebiliriz. Biz, sizide içeriyor ve kapsıyor. Biz içinde biz dersem ben dışında biz, siz olur. Benide kapsayan siz, biz olur. Bunun gibi kendimi bütünleşikşiklik içinde ayrışıklıta tutarak bölmeden ve ayrıştırmadan içsel bir kümeyle ben içinde bizliyorum. Bu komik gelebilir...

-----------------------




İki kişi aynı resme baktığında aynı şeyi görmez sanırım ve iki aynı ve özdeş olan soyutu taşımazda sanırım. Bu nedenle dünyanıza baktığımda bir silüet görüyorum ve olası çarpıklıklar ve onların giderildiği bir gelecek silütei görüyorum ve resimler arasındaki farkları buluyorum ve işaretliyorum ve bunun içinde bir çaba sarfetmiyorum bakıldığında bu yapılmış oluyor. Soyutlarınız olduğunu düşünüyorsunuz. Vicdan soyutunuz var sözde. Bu sözlerden yapma, somutlaştırılmış, tanımlı kabullerle koşullanmış sözde soyutlar, somut taşınıyor ve onlar değerleri süzecek yerde; çarpık değerlerden süzülmüş anlamsız nokta soyutlar gibi taşınıyor. Şunu demek istiyorum düşünce uzayınızla bütünleşmiş bir vicdan soyutunuz olsa resmi böyle görmezdiniz. Kabulle boyanmış duvarlarınız arkasını göstermiyor. İşte bu yüzden soyutlarımı doğrusallıktan kurtarıp daire ve hatta küreler yaptım ve içine anlamlar dolması için genişlemeye bıraktım onları.

Tüm soyutlarımı kaynaştırıp değerleseydim adı sevgi olurdu ve (tüm) soyutlarımın anlam genişliği kadar sevgim olurdu...

----------------------------------------

Barış savaştan sonra gelir
Önce değil
Bu nedenle önce savaş yapılır
Savaş yapmadan barış arıyorsan
Bulduğun barış değil savaşmamaışlık ve barışmamışlık olacak
Bu durumda oynayabilecekken oynamamış olacaksın
Barış ararken aslında barışı anlamak için savaş arıyorsun ve savaş oluşturuyorsun
Dinginlik ve uzak oluş barış mıdır?
O dinginlik ve uzak oluşun zıttında daha derin ve daha uzak savaş yok mu?...

Denemeden keşfetmek ve öğrenmek yapmadan etmeden bilmek var mı?
Olmayan izlenmez. izlediğimizden ne öğrendik?
Biz izlemesek ve film gişse yapmasa o filmi çekerlermiydi?
Ama yinede yanılgı içinde yanılgı buluşursa ve dönüş yolu unutulursa sorulardan emin olunamıyor.
Savaşı barışı anlamak için yaptığını unutmak böyle bir şey ve savaşı yapmadan barışa kaçmak karşı tarafa daha fazla savaş kaçırıyor.
Son ve baş birbirine bitişmiş ve son ve baş kalmamışsa; sonra daire olduğunu unutup kendini doğru sanarken doğrunun iki ucu da gerçek arayıp doğruyu uzattıkça gerçekten uzaklaşıyorsan ve uzaklaştığında bulanıkta olsa bunu farkettiyse bunu böyle yazmak gerekir. Doğrunu uzatmadan dönmek gerekir... Doğrudan dönüp daire olmak gerekir... Doğruya söz söylenmez ve o eğrilmez ve eğrilmezlik onu sabit tutar, bu biyerde ve bir yere kadar iyi, ancak sabitlik ve değişmezlik özünün aslı olsada fazla uzadığında algının yanılgısıdır. İşte bende aynen böyle yaptım fazla uzattım şimdi dönmeliyim....

-----------------------------------

Nereye gidersen gir aynı yere dönüp dolaşıp varacak olsaydın ve başlangıç gibi tek son olsaydı ve başlangıç ve son aslında başlangıç ve son değil aynı yer olsaydı kestirmemi arardın bütün yolları mı görmek isterdin? Şimdi bütün yolları görmek isteyene bulduğun kestirmeyi, kestirme isteyip istemediğinden emin olmadan anlatmak niye? Bunu yaptığında filmin sonu ya da senin kestirmen değişmeyecek olsa anlamı olur muydu? Yolu bilmek filmin sonunu bilmek gibi bu nedenle sürpriz finale oynamak ve diğerlerinin kestirmelerini kullanmamak ama bulduğun kestirmleri anlattığın geçmişin için yolun kendini değiştireceği ve gelecek yolların geçmişe bağlanan tali yolları olduğu ve o geçmişten yeni yollardan yüründüğü varsayımı nasıl olurdu?
----------------------------------

İki tane olmadan yapılamaz. İki kişi olmadan oynanamaz. Oynansa bile bunda iddia, rekabet ve taraflık olmaz. Tek başına kendinle oynayamazsan ve kendi hayalinden ikilik yaparsan sonra bu hayaldeki ikilikte kendini ayrılıkta görürsen geçmişte istediğin buysa bile kendi birliğinden uzaklaşmaya başlarsan ki görürsen yalnız oynayamıyorsun. Dışarıda diğerleri var içeride herkes. Ama içeride ya da dışarıda olmayı ve aslında içeride ve dışarıda olmayı sen istemedin mi? Ve iddia, rekabet ve taraflığı abartmadık mı? Zoru oynamak ve denemek geliştirir mi yaralanma riskin mi artırır?

-------------------------------

(Okul için) Veli toplantısında gittim bugün. Veli olarak tanımlandım bir yerde ve Veliliğin bana verdiği yetkiye dayanarak konuşuyorum... Ben Veliyim dersem kızmayın çünkü doğrularınızla doğrudur bir yerde ve bir noktada. Ve o bir yer ve bir nokta tüm yer ve noktaları içine almasada tüm yer ve noktaları içeren her yer ve her noktanın içinde bir yerdedir... İşte - Veli olan- noktam ve yerim diyor ki kör tanımsız düş görür. Onun düşü renkler ve şekillerdene bağımsızdır ve duygulardan yapmadır. Duyguları belki seslerle öğrendiklerinden yapar. Sağırın düşü ise seslerden bağımsızdır o da renkler ve biçimleri kullansa da sessiz duygulardan yapma düş görür... Anlatılmak istenen bu değil. Tanımsız, duvarsız ve kabulsüz düş vardır hepsi bu. O düşte düş billur ve berraktır ve bu (bilinen,kabul tanımlı) anlamardan arınımış bir anlamın kendini, renksiz ve biçimsizde olsa boyaması ve tanımsızca akması gibidir ki o duvarlara yargılara kabullere çarpmaz... Sonsuzlukta son edinmeden akar gider...



-------------------
Zamandan yapma oyunlar oynuyoruz. Bu ifadedeki çoğulluk tekillikten yapıldı ve zaman tekil olanı çoğul yaptı. Ve şimdi ise zamandan yapma oyun içinde oyundan yapma zaman kullanıyoruz. Ve o zaman geleceğe akmıyor gittiğimiz yöne akıyor ve kendimizi gittiğimiz yöne sürüklüyor. Sürüklenmek istediysek ve zamansız tekillikte istendiyse duruşlar ve karşı koyuşlar için ne öngörüldü. Elenmişlik ve kendinden ayrılmışlık mı? Özünü karşıtlıkla değerli ve değersiz gibi bir spektrum ve tayfla açtığını düşünüyorsan çok bildiğini sanansan, ya da sanmaktan öte öyle olansan bile değerli olan mısın? Elendiğinde kalan tortudur, tortuluk değerlilik midir? O halde sen uyumsuz bir fazlalık mısın? Tüm elenen aynı ise, incesi ya da kabası olmak seni diğerleriyle kaynaşmada ve eriyişte nereye koyar. Uyandığını ve aydınlandığını sanansan değerli olan mısın? Tüm bunlara rağmen eşitlik ve denklik arayan mı olacaksın, elenmiş değerlilikle eşitliktenmi ses çıkaracaksın, tortunun sesini deneyecek misin ya da karşıtında (karşıt tortulukta) ince özün. Buradaki denklenmemişlik ve çaprazlıklarda denklenmişlik sana, anlamadığın tortuyu kırma düşüncesi, ezme ve öğütme güdüsü verirse ve tortu kendini elekten geçenden değerli görürse, sanırım savaş başlar ama tortu haddini biliyorsa susmalı mı ya da kendi öğütülmüşlükten uzak öğütülmüşlükte mi tutmalı?


-------------------------------



Ağacın kökünden kesilecek olsa, ağacını kurtarmak için dalına yapışık olduğun bindiğin dalı keser miydin?
Dalın bir kaç yeşil daldan biri olsa bunu yapar mıydın?
Dalın hastalanmış ve ağacı kurutacak olsa bunu yapar mıydın?

Ağaç kurursa tüm dallar kurur ve daldaki can dalda değil ağaçtadır. Ve toprak beslemezse ağaç kurur. Ağaçtaki canda topraktadır. Ve bu sorular karamsar ve anlamsız sorular. Da
l kesilmez kuruyacaksa kendiliğinden kurur. Ağaçtan ayrılmaya çabalamak niye? Topraktan ayrılık düşlemek niye? Yine de dal olmadan ağaç, toprak olmadan ağaçlar olmuyorsa bile, bu böyleyse bile dal olmadığın bas bas bağrılırken kendini dal sanmak niye? Kendini dal sanana ağaç ve toprak olduğunu bağırarak dalı korkutmak, kurutmak niye? Hem çiçekte, hem yaprakta hem dalda hem ağaçta hem toprakta olmayı anlamak varken diğer dalları budamaya çabalamak, ya da tam tersinde çiçek açmamışa çiçek açmayı buyurmak niye? Çiçek açar dökülür sancı çeker meyve doğrurur. Meyveni sunmak varken ben çiçek açtım diye bağırıp çiçeğini yoldurtmak niye?


-----------------
Taşlar
Taşlar kırdı beni
Taş kırdı
beni
kırıldım
taş kırıldı
beni kıramayınca
ben kırıldım
kırdım

----------------------

Kırılgandım
Neden
Sert miyim
Neden kırılıyorum
Çok mu sertim
Kırılamaz olacak kadar sertleşebilir miyim
Kimse kıramasın beni
Ya kırılmaz olacak kadar esnekleşebilir miyim
Bana her gelenin dokusunda olsam, ya o ya ben kırılır
Ben daha sert olsam, o kırılır
Ben esnek olsam, o esner döner geri kendine
Ben çok esnek yumuşacık olsam o içime gömülür
Ben onu karşılayacak kadar esnek olmalıyım
Ya da karşılamamalıyım onu
İçimden geçip gitmeli
Yumuşaklıktan sertlikten arınıp bir yansı gibi
Delinmeden delinip giden mi olmalıyım
Böyle olsam varım yok mu olur
Kime sert, kime esnek, kime eter olmalıyım
Neye ne olmalıyım
Ayna olsam hepsine kendini geri yansıtsam
Bana her geleni geldiği yere geri yansıtsam
Bana yıkım gönderene geri yıkım mı gönderirim
Bunu kendime mi gönderirim
O zaman odak merkez gibi mi yok gibi olur muyum?
Kime neye ne kadar ne yansıtmalıyım
Her geleni kabul etsem dönüştürsem olur mu?
Gözlemci ışığı geliş açısıyla kırarken
Gözlemci ışığı bakış açılarıyla alırken
Gözlemci girdiyi hangi düşünce açısıyla almalı
Hangi düşünceleri hangi açılarla almalı
Girdi ışık hangi parametrelerle işlenmeli, süzülmeli, kırılmalı ya da geri yansıtılmalı
Her şey tepkisizlik ve eylemsizlikle içimden geçse etkilemeyen gözlemci mi olurum
Yok mu olurum
Çekim
Çekimsizlik ve çekimsizlikteki etkileşim nasıl?
------------

0 yorum:

Yorum Gönder