S: Şimdi bir çocuk size bir sorunla geldi. Siz ona birkaç söz söylediniz ve o gitti. Ona yardım etmişoldunuz mu?
M: Elbette.
S: Nasıl bu kadar emin olabilirsiniz?
M: Yardım etmek benim doğamdır.
S: Bunu nasıl bildiniz?
M: Bilmeye ihtiyaç yok. O kendi kendine işler.
S: Yine de bir bildirimde bulundunuz. Bunu neye dayandırıyorsunuz?
M: İnsanların bana söylediklerine. Ama kanıtlar isteyen sizsiniz. Benim kanıtlara ihtiyacım yok. Her şeyi yoluna koymak benim doğamda yatar ki bu satyam, shivam, sundaram (doğru, iyi, güzel)dır.
S: Bir insan gelip sizden öğüt istediği ve ona öğüt verdiğiniz zaman, o ö ğüt nereden gelir ve hangi kuvvetle yardım eder?
M: Onun kendi varlığı onun zihnini etkiler ve bir yanıtı davet eder (oluşturur).
S: Peki sizin rolünüz nedir?
M: O insan ve öz varlığı bende bir araya gelir.
S: Öz varlığı neden o adama sizin aracılığınız olmadan yardım edemez?
M: Ama Öz Varlık benim! Siz beni ayrı gibi hayal ediyorsunuz, sorunuz da bundan kaynaklanıyor. Benim öz varlığım ve onun öz varlığı yoktur; Öz vardır, her şeyin tek Öz'ü. İsimlerin ve şekillerin, zihinlerin ve bedenlerin çeşitliliği sizi yanılt tığından, çok say ıda öz varlık imgeliyorsunuz. Biz her ikimiz Öz'üz, fakat siz pek kani olmuş (inanmış) görünmüyorsunuz. Bu kişisel öz varlık ve evrensel öz varlık konuşmalarıöğrencilik aşamasıdır; öteye varın, dualite içinde sıkışıp kalmayın.
S: Yardıma ihtiyacıolan adama gelelim yine. O size geliyor.
M: Eğer gelirse yardım alacağına emindir. Yardım alma kaderinde olduğu içindir ki bana geldi. Bunda hayal ürünü bir ta raf yok. Bazılarına yardım edip diğerlerini reddedemem. Gelen herkes yardım almıştır, çünkü yasa böyledir. Yalnız, yardımın şekli ihtiyaca göre değişir.
S: Öğüt almak için neden buraya gelmek zorunda? Onu kendi içinden alamaz mı?
M: Dinlemek istemeyecektir. Zihni dışa dönüktür. Fakat aslında tüm deneyim zihindedir, hatta onun bana gelişi ve yardım alışı bile kendi içinde cereyan eder. Yanıtıkendi içinde bulacağıyerde o dıştan gelen bir yanıtıimgeler. Bana göre ne ben, ne adam, ne de verişvardır. Bütün bunlar zihindeki gelip geçen pırıltılardır. Ben o sonsuz sükûn ve sessizliğim ki içinde hiçbir şey görünmez - çünkü görünen her şey kaybolur. Kimse yardım istemeye gelmez, kimse yardım sunmaz, kimse yardım almaz. Bütün bunlar zihinde sergilenen gösterilerdir.
Soran: Kendinizden nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz? Söylediğinizin doğru olduğunu nasıl biliyorsunuz?
Maharaj: Ben kendimden değil, sizden eminim. Yapmanız gereken tek şey ancak içte bulunabilecek olanıdışta aramaktan vazgeçmektir. Harekete geçmeden önce, bakışınızı değiştirin. Zihninizi berraklaştırın, gönlünüzü arındırın, hayatınızı kutsayın - dünyanızı değiştirmenin en hızlıyolu budur.
alıntı; http://www.scribd.com/doc/48091269/Ben-O-Yum-Maharaj
4 Ağustos 2014 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
80 yorum:
başım fena ağrıyor. minik devin iki güneşini düşünüyorum bir yandan da...
minik devin iki güneşi?
ha ağrı? bilemedim ki?
bazı insanların anlayamadığım davranışlarını düşündüm de bugün beynim çatlıyor sanki. 6 yaşında minik bir dev bana 2 günesi görüp görmedigimi sordu gecenlerde. gormedim dedigimde de bana iki gunes nasil olur onu anlatti. sacmaliyorum bakma iste. He de gec :)
iki güneş mi?
ama iki güneş mi?
bekliyoruz,
bekliyoruz hakkaten,
hakkaten biz bekliyoruz;
iki güneş olursa o bizim müjdemiz
öyle olsun;
ama sadece 6 yaşındaki minikler görecekse ve görebiliyorsa bilmiyorum
vay halimize;
şaka bi yana kasyopya referanslarından biridir; bu gerçekleşirse gerçekten komik ve ilginç durumlar bizi bekliyor-biz de beklemedeyiz
o çocuk çok değişik. Keşke anlatırken sen de benimle dinleseydin. Mimikleri anlatışı geliyor aklıma gülümsüyorum
öyle olmalı;
çocuk,
çocuk o;
keşke olsaydım da dinleseydim;
belki de olmuşumdur
ama benim kafam da başka yerde/yerlerde ve dağınık sanırım;
kafamın karışık/dağınık olduğu bir zamanda 2-3 yaşlarında bir Can bana "kafanı topla o zaman" demişti. kafa nasıl toplanır bilmiyorum, ne diyeyim ki? kelin merhemi olsa başına sürer der büyüklerimiz. şimdi toprağım bu yazdığımı okusa klişe derdi bana :) kafa karışıklığına ufak da olsa gülümseyebilmek yardımcı olabiliyor. can özüm diyen biri geldi aklıma... can özüm :) belki de karışıklıkları bu önler, herkes birbirini can özü olarak görse/görebilse mesela... bazen olmuyor be kaptan...
belki de cevap sadece yapmak ve öylece olmaktır;
hatalar-eksikler ve karmaşalarla
ve bunlara rağmen aldırmadan
gelen günü karşılamak ve yaşamak,
öylece
denemeye değer...
yani kaybedilmemiş olanı aramak boşuna
öyle diyor ya bilge
yukarıda alıntıladığımız bilge
kaybetmek ve bulmak arasında değil
kaybetmek ve kazanmak arasında ilişki kuruyor
ve
kazanılan keybedilir diyor;
yani aslında bi çeşit kazanma savaşı vermekle alakalı kaybetmek;
kaybedeceksek kazanmanın anlamı ne?
o diyor ki kaybetmemiş olduğunuzu bulun;
insanlara laf anlatma savaşı diye bi savaş durdunuz mu siz hiç?
biz çıkardık bunu ve biz başlattık
bu hiç bitmeyen savaşı
oysa öylece kendimizden ya da şeylerden-duygulardan mı bahsedecektik;
bilmiyoruz
bi de kendini tanımaya çalışma savaşı var,
denge savaşı var;
çok savaş var;
sıkılmakla yapamamak arasında bi şey bu hayat
oysa yapmak var yapmak var;
ölçüp durup dururken doğrular ve eğriler ararken ne çok zaman kaybettik
ki aslında zaman da kaybolmaz ama öyle işte;
internette yaptığım öylesine bi tartışma için kitabı tararken buldum çıakrdım o satırları dün
o sırada en dikkatimi çeken/beni sarsan ya da aklımda kalan neydi biliyor musun?
dur bulup alıntılayalım
"Size benim Gurum'un Gurusu'nun nasıl öldüğünü anlatacağım. Sonunun yaklaştığını bildirdikten sonra, günlük yaşam akışını değiştirmeksizin, yemek yemeyi kesti. On birinci günde, dua saatinde güçlü ve dinç bir biçimde şarkı söyleyip el çırpıyordu ve birden öldü! Tam böyle, iki hareket arasında, üflenmiş bir mum gibi. Herkes yaşadığı gibi ölür. Ben ölüm den korkmam, çünkü
hayattan korkmam. Ben mutlu bir hayat yaşıyorum ve mutlu bir ölümle öleceğim. Her şey ona nasıl baktığınıza bağlıdır. "
kaybetmemiş olduğumu buldum zaten, içimdeymiş. kaybettiğimi sanmışım. laf anlatma savaşı, evet bilirim. bu savaşa girmedim belki de girdim, kendimi anlatma savaşına girmiştim bir zamanlar. lafla peynir gemisi yürümüyor ama. yine klişe oldu ya neyse :) benim de bir gurum var, idolüm mü demeli? 105 yaşında. bir keresinde artık gitmiyor dedi telefonda, bütün gün ağladım. ertesi sabah telefon ettim yine eski neşesi ile açtı telefonu da rahatladım. bunu düşünüyorum ölümden korkmuyorum diyorum mesela, ölümden korkmayanın hayattan da korkmaması mı gerekiyor?
ölmekten korkup korkmadığı sorulmuş ve bu cevabı vermiş ama bence burada daha fazlası var
ya da farklı bi şey
zihnine kazınmış bi şey
belki de o adamın yaşam coşkusu ve enerjisi onu gördü;
bilmiyorum hissetmek isterdim bende ya da görmek
bi adamın coşkuyla ölmesi;
burada maharaj'ın coşkusu aydın-uyanmış yaşayan bilinçlere ve o coşkuya tanıklık etmesi ve bunu sürdürmek yansıtmak istemesi ve kendi adanması;
neden böyle ölmeyeyim ya da neden böyle durmayayım ben de hayata karşı diyor;
ama tanıklık var tabi;
ölümden korkmayanın hayattan da korkmaması mı gerekiyor?
bu cevabı belki de soru soranın o bölümlerdeki genel tavrına yönelik bi cevap olarak sundu bilmiyorum;
orada o bölümde soru soran ile genel bi çatışma ve çatışmalar yığını var yanılmıyorsam,
ve daha çok bilgelik aktarımı ve maharaj'ı anlama ve anlamlandırma üzerine
ya da maharaj'ın zihin durumunun ne ifade ettiğini anlamaya çalışıyor soran ya da öğrenci ve onu sıkıştırıp duruyor;
ama bu soruyu kitabın okunması cevaplar--yanıtlar gerçek anlamda;
ama korkuk-çekinik ya da ve sinik yaşıyoruz, bu böyle;
yaşamaktan korkmamak dediği coşkunca açık ve uyanık bi bilinçle yaşamak benzeri bi şey onun;
yan ivarolmak aslında
ben olsam şöyle alternatif çeviriler sunardım,
varolmaktan korkmam-çekinmem
uyanık olarak varolmaktan ve yaşamaktan- gerçek gözlerle yaşamaktan, açık gözlerler ve bilinçle yaşanmış yaşanacak bi hayattan bi hayattan korkmam;
gerçekle yüzleşmekten korkma ya da gerçekten korkma
insanın kuruduğu yaşam benliği ve yaşam izlerinini dağılmasından korkma;,,geniş bu anlam;
maharaj için bu şu
esnaf olarak sıradan bi adam olarak yaşarken aydınlanmış ve uyanmış bi bilinç ya da bilince kanal olarak yaşanacak uyanmış ve aydınlanmış ve adanmış bi hayatın seçiminin yapılması;
hayattan korkmamak çok büyük bi söz ve anladığımız şey değil belki;
evrensel dalgalarla ve akan bir bilinçe yaşamak ya da bilince kanal olmak;
burada çok şey yazılabilir ne yazılmalı bilmiyorum ama biz hayat mutluluğu arıyoruz hayat erdemi arıyoruz, doygunluk arıyoruz, başarmışlık ve tatmin, bu ifadeler bunun uzağında;
bu sadece sıradan olanı terketme vazgeçme ve benzeri bi şey,
ortada yücelecek bi birey yada yüceltilecek bi ego kalmaz,
oratada başaracak biri ya da başarı kalmaz
ortada hayatı yaşayacak biri ya da hayat kalmaz bu durumda
egonun bi başarısı olmaz ya da bulunmaz anlıyor musunuz?
bi hipnoz aracısını düşünün,
hayır bakın;
başarmak; aydınlamak; uyanmak; bilmek
ne - ne bunlar_ neden istiyoruz bunları? ne olacak, ne olacak sonunda
kişi varlığını egosunu tatmin etmek istiyorsa, başarma azmini ve gücünü görmek isitoyorsa gerçek bir tatmin ya da pozitif tatmin istiyorsa
aydınlanış ve bilgelik
ne sanıyoruz onu ve ne sanıyoruz onları
yaşamak-yaşamak ne?
akan evrensel bilincin dalgasına açık bi zihin
ego orda barınamaz
kişi evrensel bilincin tanıklığına kanal olduğunda deneyimleyen evrensel bilinçtir;
bilincin ya da egonun gözlemi ya da deneyimi bölünemez, bunların içiçeliği tarif edilebilir şeyler değildir; gözlemin bize aktardığı deneyimin kendisi, maharaj'ın deneyimi değil; varoluşun yüksek gözlemleri olduğu ve olacağı belirtisi bi gözlemcinin uyumu ve kanallığı altında belirti ve gözlem sunuyor sadece, yaşamın aktarım kanallarından birisi,
sabah ne saçmaladım diyeceğim şeyler getirdi yine gece; ve susmuyorlar, susmayınız emi!
bu zor bi soru oldu/olmuş;
soru/lar zor, cevaplar zor. önemli olan sanırım zoru kolaya çevirebilmek ve asıl en zoru da bu. aslında kolayı zorlaştıranlarız. akışa uysak her şey kolay. sorumun özü yani bulmaya çalıştığım cevap şu: ölümden korkmuyorum, öldükten sonra olacaklardan korkmuyorum ve hatta sevinç duyuyorum. ölüme güvenim hayata güvenememekte bir sorun var. ölüme güveniyorsa insan yaşama da güvenmeli. ölümün getireceklerinden korkmayan, ölümü sevinçle karşılayan yaşamın getirdiklerinden de korkmamalı. bunu başarmak gerek, bu savaşı kazanmak gerek :) saçmalamamışsın bence, çok güzel yazmışsın. öğreniyorum Bilgem.
http://www.youtube.com/watch?v=Fy-0OZM-duQ
işte benim Bilgem <3
yakın;
bunu demek geldi içimden;
bilgeniz bilge bi bilge;
hayal edin;
o bilge olmak ister miydiniz?
hayal edin
ettim bile izlerken ağladım ve o bilgeyi hayal ettim. o bilge oldum.
yakın evet yakın...
akın var güneşe akın...
gün eşi
gün'e eş,
eş gün,
günleş, günleşik,günleşiklik,günleşiklikli;
güneşi
güneş
gece eşi geceş
yıldız;
yıldız gün yapmaz geceyi,
gökyüzünü parlatır;
Gün'e eş olan gece ve geceye eş olan ay. güneş olmasa ay neye yarar?
yıldızlar mı gökyüzünü parlatır?
gece midir yıldızları görünür yapan?
akım var
gün eğişe/eyişe akım
akım var, gün eyi işe akım
akım var akmaya, günakmaya
güneşi zabt edeceğiz, (zabt-tutmak;sıkıca tutumak)
gün eşi tutucağız;
güneşe tutunacağız;
güneşin tutunumu yakın;
bir de zapt-u rapt var, yazımı doğru mu bilmem. babam çok kullanırdı.
eş güneş
ikiz güneş
kahverengi cüce ve kahverengi yıldız
gök rengi
hava rengi
ve toprak rengi
der ki bi sözllükte;
osmanlıca'da; doğru yazımı ile 'zabt'; sıkıca tutmak, kavramak, 'rabt' ise bağlamak, birleştirmek anlamlarına gelmekte olup, 'zabt-u rabt' deyimi bütün olarak; sıkıca tutarak bir yere yada bir şeye bağlamak anlamı vermektedir. günümüz türkçesinde yanlış olarak, 'zapturapt altına almak' şeklinde kullanılmaktadır.
zabıta var bunun kökeni de zabt tan mı geliyor? zabtetmek.
rabıta diye de bir kelime var mıydı? belki de zihnim yanıltıyor.
sözlük yazmak isteyen biri ile tanıştım bu sene. ama resimli sözlük yazacakmış. çok eski bir sözlük gösterdi internette, onun gibi ama 4-5 dilde olacakmış. Herkes hayalini gerçekleştirebilse keşke.
aferin Bilgem, çok iyi yaptın.
hava rengi? gök rengi? havanın rengi var mı diye düşünürüm.
toprak renkli bak. toprağın rengi var, şahsiyetli toprak. havanın bir rengi bile yok :(((
toprak bakır
gök bakır
öyle demiş orda baktım şimdi de ben daha önce düşündüm onu;
aklıma boşluk rengi geldi
sonra da bu blog;
http://bendenbenkim.blogspot.com.tr/
ne güzel yazmış irem kız duasını. kabul olsun tüm dualar amin.
16 Temmuz'da 30 yaşına girdiğinde karalar bağlayan bir çocuk tanıdım bu sene. her 10 yıl için bir yıl hesapla diye teselli ettik beraberce dilerim işe yarar. benim yaşıma gelince ne yapacaksın dedim, inanmadı yaşıma. yaş... yanlış bir kelime. çok yanlış...
küçük şeylerden/sorunlardan büyük sorunalr yaptı insanlık;
küçük şeyler (de) üstüste yığılınca büyüyor/ büyük oluyor;
büyümek ama küçük büyümek;
küçükten büyümek, büyütmek kendini ve diğer şeyleri; aslı kökü ne bunun, insanlık
belki de köksüz olmak iyidir. bir ağaç düşün kökü yok. kökü olmayan ağaç olur mu?
agaç bütündür, köksüzlüğü köküdür;
ağaç olmak... nazımın dediği gibi tek ve hür...
olmak olmak kimsenin demediği gibi, çok ve tür;
ağlıyorum...
biraz kül biraz duman...
ağlamak kül ve duman;
yanmak gibi mi bu öyleyse;
yok yanmıyorum, kendime kızıyorum. Allah beni kahretsin, en iyisi böyle/bu.
yine eski bir sözü havalandıracağım da durum şu: adam sandım uşağı kaba serdim döşeği...
http://www.youtube.com/watch?v=tLXS8yR0lGg&list=RDAunEK6sJpZw&index=18
...
http://www.youtube.com/watch?v=_uBf5X5PkB8
...
http://www.youtube.com/watch?v=HNRaTH9_bec&index=3&list=RDAunEK6sJpZw
bunu dinlerken karşıma çıktı yunus, daha önce dinlememiştim, o nedenle seninle paylaştım. Sertab'ın bozlağı da hoş olmuş.
o zaman belki duymamışızdır bunu da,
http://www.youtube.com/watch?v=fdXQvatKGyk
http://www.milliyet.com.tr/-bana-seni-gerek-/gundem/gundemyazardetay/18.12.2012/1643072/default.htm
bazı beyinlerin aşktan anladıkları bu işte...
o haberi hatırlıyorum. yazıyı ise ilk kez okudum, belki de daha önce okudum ama unuttum. bunu daha önce dinledim sanırım, ilahilerin değişik türde okunuşlarını beğeniyorum. bu nedenle şunu da severek dinliyorum:
http://www.youtube.com/watch?v=VKwBFGuzpMg
tamam;
ben bu başlığıda neden/nasıl paylaştım;
yardım değil kou;
Maharaj'ın bben aslında sen olma anlayışını
ya da benim anlatmayı devindirdiğim bilge olan sensin'i
kendinden almayı;
bi de ordan Maharaj gözünden ve anlatımından açmayı denedim;
konu ve konumuz bu;
ama siz başka ve daha cazip bi şey açmak isterseniz;
koyun girişelim;
ben bu girdiyi;
bu sözler için attım;
Ama Öz Varlık benim! Siz beni ayrı gibi hayal ediyorsunuz, sorunuz da bundan kaynaklanıyor. Benim öz varlığım ve onun öz varlığı yoktur; Öz vardır, her şeyin tek Öz'ü. İsimlerin ve şekillerin, zihinlerin ve bedenlerin çeşitliliği sizi yanılt tığından, çok say ıda öz varlık imgeliyorsunuz. Biz her ikimiz Öz'üz, fakat siz pek kani olmuş (inanmış) görünmüyorsunuz.
Bu kişisel öz varlık ve evrensel öz varlık konuşmaları öğrencilik aşamasıdır; öteye varın, dualite içinde sıkışıp kalmayın.
can özüm hoş geldin...
nasılız bugün? madem tek isek soru bu: nasılız?
insan doğmamış kardeşlerini özler mi?
onları görmek ister mi?
belki de doğdular, bir yerdeler... bilmiyorum.
bugün sabah bu kelimeler döküldü önüme şiir için. ama sancı gelir mi? bilinmez...
el
fener
deniz
dalga
dip
kiraz
ve yine ne hatırladım bu sabah biliyor musun? o bana iki güneşi anlatan 6 yaşındaki minik dev bilge dedi ki... korku testinden geçmelisin. korku testi... şöyle dedi, benim hiç arkadaşım yok bir tane var, diğerleri benden korkuyor. ben seninle arkadaş olmak istiyorum dediğimde bana korku testinden geçmem gerektiğini söyledi minik dev. aklıma düştü sabah.
minik dev
kahverengi cüce
iki kardeş
korku testi
ve işaretler
bilmiyorum siz yorumlayın-sen yorumla
yorum yorum... düşünüyorum, susuyorum.
ya ben bugün bir çılgınlık yaptım, bir delilik belki, bilmiyorum.
deliliğe özlem :)
ne iyi yapmışsın-(ız)
Bir'den Bir'e ne iyi yapmışız.
bende kendimce çılgınlıklar,
bugün ya da yarın;
yemek-içmek çılgınlık
tutku çılgınık
arzu çılgınlık
uyku çılgınlık
gel de anlat bana
ben bugünlerde ne yapmalıyım
en çok
Kalbinle konuş. Kaybetmediğini nerede bulacağını sor.
Çılgınlık ile ne anladı acaba ben
çılgınlık ile ne yazdı anlatmak istedi acaba ben;
olmamak çılgınlık,
bunu anlatmak istedim;
varken var olamamak;
uyanmış vicdan takıntısı
diyelim
son K oturumlarından birinde geçe nbi tartışma
uyanmış vicdan üzerine;
ve birilerinin vicdanını uyaracak etkenlerin yakın/uzak-gelişiyor/gelişmiyor vb. karmaşık üzerine;
uyanmış vicdan üzerine karmaşa; durum bu;,
duruyor olmaktan; durum bu;
gökyüzü bizi üzüyor;
gökyüzü üzer, yeryüzü üzer üzülmeye programlandık galiba...
sözlerim
bitti
sustu
konuşmuyorlar
hiç
çaresiz
hiç
FD
sağol kitap linki için.
bugün anneme bazı sorular sordum kader ile ilgili... oku, öğren dedi. okuyorum öğrenmek için. sonra mantığıma uymayan bir cümle ile karşılaşıyorum. düşün düşün... annem de o zaman bir bilene sor, müftülüğe git, oradakilerle sohbet et dedi. eskiden babam çok okurdu, keşke şimdi de okuyabilse de onunla sohbet edebilsem. keşke daha önceleri sorsaydım babama merak ettiklerimi. ona aldığım kitaplardan anneme fenalık gelmiş kitapların yarattığı dağınıklık onu sinirlendirmeye başlamıştı. şimdi annem kitap manyağı oldu yani okuma demeliyim belki de. ama o babam gibi okumuyor, sanki kitaplar hiç okunmamış gibi. yazacaklarımı unuttum, hatırlayınca yazarım...
kader-müftülük;bilinti
-bilinti nedir?
cevap üretme merkezi
türetme sendromu
açıklama yapma havarileri
cevapsız soru kalmamalı
ben müftülük değilim
benim kaderim yok
ben kader bilmem
ben kader/keder bilmem;
herkes herşeydir-herşey herkes
herşey herkesin kaderidir;
kader kaderin kaderi
varolan her şey kaderdir
varoluşta kader'den başka bir şey görünmüyor;
fd, düzağaç
yunus
düz odunların dergahı
düz odunların dergaha taşınması
ağaç odundan olur-odun ağaçtan, ikisi birbirinden
kader;
yunus dergaha düz odun taşır;
taştın yine
taşıdın yine; (taşıt-taşıma işi(
o zaman gök gürültüsünden korkmamalı. başın sağolsun mu demeliyim?
Düzağaç evet, demek ondan onu çok seviyorum. fd deli günlerimin kavalyesi mi demeli? bilemedim.
kitabın kaderi...
bir bilen;
adı üzerinde "bir" bilen;
"1" bilene sorsanız her şey bird'dir; kader bir'dir diyecek-bölünemez;
sen kimsin ki nesin ki kaderin/kederin olsun; bir'in kaderi, bir'in elemi, elemlenme, kaderlenme-kederlenme; gül hep gayrı-gül geç kadere kedere;
diyecek;
kader kurgudur/kurguldur; mutlak öğrenmesel tasarım;
deneyim birebir eksiksiz öğrenme/ders yaratır ve yansıtır;
kusursuz kurguldur;
düşün-e durayım.
düşün e niyet ediyorum
kader bir milletin olursa ne olur
kader bir ulusun olursa ne olur
kader tüm insanlığın olursa ne olur
kader dünyanın olursa ne olur
evrenin kaderi var mı?
Yorum Gönder